30 yıl tutuklu kalan Hamza Deniz yaşadıklarını anlattı

30 yıl tutuklu kalan Hamza Deniz yaşadıklarını anlattı
Yayınlama: 22.06.2022

İSTANBUL – Cezaevinden 30 yıl sonra tahliye edilen Hamza Deniz, ağır baskı ve işkence gördü, bunlara karşı direndi, kalemini elinden düşürmedi, 7 kitap taslağı yazdı. Deniz, “Birbirimize kimi zaman rüyalarımızı anlatarak direniyorduk” dedi. 

Mardin’in Nusaybin ilçesinde 1992’de gözaltına alınan ve tutuklanan Hamza Deniz (59), 30 yıllın ardından 13 Mayıs’ta tahliye oldu. Nusaybin’de ihbar sonucu gözaltına alınan Deniz, gözaltında kaldığı 30 gün içinde çeşitli işkencelere uğradı. Ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Deniz, Mardin Cezaevi’ne gönderildi. Bir müddet burada tutulan Deniz, daha sonra ise Elazığ, Adıyaman ve ardından ise Diyarbakır 5 Nolu Kapalı Cezaevi’ne zorla sevk edildi.  

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde bulunduğu 1994 ve 1996’da gardiyan ve jandarmanın saldırısı sonucu Deniz’in 4 tutuklu arkadaşı öldürüldü. Cezaevinde işkencelere maruz kalan Deniz’e, 1996’da yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) müebbet hapis cezası verildi. Verilen ceza ardından Deniz Bartın, Kandıra, Siirt ve son olarak Bandırma 1 Nolu T Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Cezaevinde kaldığı sürede kalemi elinden düşürmeyen Deniz, 2 şiir, 2 hikaye, 3 de roman taslağı hazırladı. Uzun yıllar boyunca Bandırma’da tutulan Deniz, 13 Mayıs’ta tahliye edildi. Deniz’i ailesi ve yakınları cezaevinin önünde karşıladı. Deniz, tahliye olduğu sırada beyaz güvercin uçurdu. Yazdığı taslakları düzenleyerek yayınlamayı düşünen Deniz ile 30 yıl cezaevinde yaşadıklarına ilişkin konuştuk.

‘TAZELİĞİNİ KORUYOR’

Cezaevi’nde kaldığı süre boyunca çok fazla ihlal ile karşı karşıya kaldığını veya şahit olduğunu ifade eden Deniz, bu ihlallerin boyutunun ise yıllara göre değişiklik gösterdiğini dile getirdi. Diyarbakır’da kaldığı süre boyunca sürekli fiziki ve psikolojik saldırılara uğradıklarını belirten Deniz, bu saldırılara karşı mücadele ettiklerini ifade etti. Deniz, “Bizim de bir savunma mekanizmamız vardı. Kendimize göre ahlakımız, vicdanımız ve etrafında bir araya geldiğimiz bir kültürümüz vardı. 5 Nolu da yaşanan iki ayrı saldırı ile 4 arkadaşımız yaşamını yitirdi, 10 kişi yaralandı. Sonrasında birçok sürgün yaşandı. Bunları asla unutmayacağım ve bugün hala aklımda tazeliğini koruyor” dedi.

MASUMANE YÜZÜN ARKASI

Saldırıların hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu söyleyen Deniz, “Hafızamda hala duruyor. Cezaevi idaresi ve orada bulunanlar, kendilerini devlet olarak tanımlıyorlardı. Bir kanat ise sürekli sanki seni muhafaza etmek istiyormuş gibi davranıyordu. Bu tam da ittihatçı bir geleneğin göstergesiydi. Tarihlerini de çokça okudum, önde sürekli bir masum yüz var. Ancak bu yüzün arkasında ise kara bir yüz olduğunu gördüm. Bunlar bize tecrübe oldu. Kaldığım süre boyunca koğuşları sürekli ararlardı. Örneğin bir keresinde yemekte baklava çıkmıştı. Orada arkadaşlara, ‘Bu hayra alamet değil. Kalın elbiselerinizi giyin’ demiştim. Gerçekten de hayra alamet değildi. Daha sonra koğuş araması bahanesiyle ellerinde coplarla geldiler” diye belirtti.  

SARI LİF TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜ

Yapılan koğuş aramalarında sürekli bir şeylerin bahane edildiğini ve bununla saldırı mekanizması devreye konulduğunu vurgulayan Deniz, “Hiç unutmam, bir keresinde koğuş araması diye içeri girdiler. O esnada duş alan bir arkadaş duş lifini tele atmıştı. Lifin rengi sarıydı. Lifi ve içerde elbiselerimiz arasında bulunan yeşil ve kırmızı elbiseleri alıp, ‘Siz bunları bir araya getirip kutlama yapıyorsunuz. Bunlar sizin, ülkenizin renkleri’ demişlerdi. Bir lifte bayrak görüyorlardı” diye konuştu.

‘BU BİR POLİTİKA’

Gardiyanların tutuklu bulunduğu sürece rutin bir şekilde “suni” nedenlerden ötürü çok ciddi sorunlar yarattığını ve bunun bir politika olduğunun farkına vardığını söyleyen Deniz, getirdikleri gazete ve dergileri bir süre sonra “eğitim” gerekçesiyle geri alındığını ifade etti. Deniz, “Gardiyanlar, ‘Hazır elimizdeler, yapabileceklerimizi yapalım’ mantığındaydılar. Biz siyasi tutukluyuz ve eğitim alır, veririz. Bize, ‘Okuyup örgütleniyorsunuz’ diyorlardı. Biz zaten örgütlü olduğumuz için oradaydık. Cezaevi idaresi, müdürleri ve gardiyanları ile memurları robot gibi çalışıyorlar. Bunun bir politika olduğunu ifade etmek isterim. Ve bu politika ile dışarıdaki insanlara da mesaj verilmek isteniyor. Kanımca, ‘Bunları onursuzlaştıralım, dışarıdakiler de korksun’ demek istiyorlardı. Kürt halkının bilinçlenmesini, fikir sahibi olmasını ve taleplerinin olmasını istemiyorlar. Kürdün kendini inkar etmesini istiyorlar” şeklinde konuştu. 

‘HAYAT HİKAYE OLDU’

Cezaevi’nde kaldığı süreyi “bir ömür” olarak tanımlayan Deniz, bu “ömre” çok şey eklediğini ve borçlu olduğunu dile getirdi. Tutuklandığı esnada okuma ve yazma konusunda kendini yetersiz gördüğünü ancak zamanla kalemini daha da cesaretli kullanmaya başladığını belirten Deniz, “Bu yıllar içinde makale, hikaye, şiir ve roman yazmaya başladım. Hikayeler bana hayat verdi. Hikayeye bu nedenle basit yaklaşılmamalı. Özellikle hikayelerimi yaşam üzerinde kurdum. Yaşadığımızı ancak görünmeyen taraflarını ele almayı bildim. Dışarıda ve içerde yaşadıklarımızı edebi bir dille anlatmaya başladım” dedi. 

İKİ KUŞUN HİKAYESİ

Hikayelerde işlediklerine de değinen Deniz, cezaevinde bulunan iki bülbül kuşu üzerinden de hikaye yazdığını ifade etti. Deniz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir arkadaşın Rindê ile Rindo diye iki kuşu vardı. Kadın olanı yani Rindê’nin dört yavrusu vardı. Ancak erkek olan yani Rindo, bu esnada ona hiç ortak olmuyordu. Bütün yükü ona bırakmıştı. Su ve yemeği sürekli Rindê veriyordu. Ancak yavrular büyümeye başladıktan sonra Rindo’nun Rindê’ye yakınlaşmaya başladığını gözlemledim. Ancak Rindê sert bir şekilde tepki gösterip Rindo’yu yanından kovmuştu. Bu durum çok fazla dikkatimi çekti ve arkadaşlarla oturup konuşmak istedim. Yaptığımız tartışmada durumun haksızlık olduğunu kavradık. Bu durumu kadın ile erkek arasındaki ilişkiye bağladım. Bunun üzerinden 7 sayfalık hikaye yazdım. Hikayede, iki kuşun ortak eş yaşam konusunda verdiği mücadeleyi yansıttım. Erkeğin öz eleştiri vermesi gerektiğini ifade ettim. Bu mücadele, bizim de ilkemiz. İki kuş arasında bile demokratik yaşam için mücadele var.” 

‘RÜYALARIMIZI ANLATARAK DİRENİDİK’

Ayrıca Kürtçe 2 şiir, 3 de roman kitabı yazdığını belirten Deniz, Kürtçeye dair önemli bir mücadele verdiğini dile getirdi. Cezaevinde toplumdan koparılmak istendiklerini belirten Deniz, buna karşı mücadele yöntemleri geliştirdiklerini söyledi. Deniz, şunları kaydetti: “Birbirimize rüyalarımız, hayallerimizi de anlatıp direniyorduk. Bunlar bizim moral kaynağımızdı. Bu bir direnişti. Cezaevinde verdiğimiz emek boşa gitmedi. Ne kadar cezaevi ile bizi izole etme, toplumdan koparmaya çalışsalar da bunu başaramadılar, başaramayacaklar. Arkadaşlarımızı gülüşlerinden koparamadılar. Bizim yaşamımız direnişti. Zaten cezaevleri de öyle biliniyor. Cezaevinde verilen direniş, bizim için takip edeceğimiz yol, patika oldu. Biz de yürüyüşçüleri olduk.”

MÜCADELENİN NEDENİ

Sadece Kürt halkı için mücadele etmediklerini belirten Deniz, “Sadece Nusaybin’de dört dil konuşuluyordu. Biz Mezopotamya halklarıyız. İnkar ediliyorduk ve buna karşı birçok önder çıktı. Biz de bu inkara karşı durduk. Biz insanız ve insanlık için mücadele ediyoruz. Kimseye zorumuz yok, kimsenin malını alıp yememişiz. Kimsenin toprağını da almamış, kendi topraklarımız üzerinde kendi kültürümüzü ve yaşamımızı yaşayamıyoruz. Kendi bağ ve bahçelerimizin içine gidemiyoruz. Gündüz sokaklarda rahat gezemiyoruz. Üzerimize sürekli kapkara bulutlar geliyor. Bu nedenle mücadele etmeye başladık. Durup dururken mücadeleye başlamadık” dedi. 

‘TOPLUMSAL BİR SORUN’

Verdikleri mücadelenin kendilerine nefes olduğunu belirten Deniz, mücadele etmenin sadece Kürtlerin veya Kürt özgürlük hareketinin sorunu olmadığını, yaşananların toplumsal bir sorun olduğunu ve herkesin bu şekilde yaklaşması gerektiğini dile getirdi. Deniz, “Toplumun ve Mezopotamya’nın demokratikleşmesi için verilen bir mücadeledir. Bölgede yüzyıllardır işgal hareketleri var. Birçok imparator buralarda atını sürmüş. Kendilerine göre fethetmişler. Toplum alt üst edilmiş” diye belirtti.

‘İNSANLAR FİZİKEN DE CÜCELEŞTİ’

Mezopotamya’nın kurtlar sofrasına döndüğünü işaret eden Deniz, Kürtlerin de birbirine düşman edildiğine dikkat çekti. Deniz, “MED İmparatorluğundan bu yana hem Kürtler hem de bölgede yaşayan halklar üzerinde türlü oyunlar oynatılıyor. Ruh, fikir ve fiziken saldırı altındalar. Örneğin eskinden insanlarımızın boyu uzundu. Bugün baktığımızda insanlar cüceleşmiş. Bu durumu bu saldırı ve baskıya dayandırıyorum. En büyük işgal dağ, ova ve şehirlerde değil zihinler üzerinde var. En büyük işgal buraya dönük” dedi. 

MÜCADELEYE DEVAM

Deniz, devletin saldırısı nedeniyle Kürtlerin amansız bir savaş verdiğini ifade etti. Devletin saldırısının sonuç vermediğini ve vermeyeceğini dile getiren Deniz, sorunun çözümünün “masaya oturmaktan (diyalog)” geçtiğini söyledi. Deniz, ayrıca cezaevinde kaldığı süreyi kendine sorun etmediğini, bu nedenle hiçbir zaman üzgün olmadığını ve olmayacağını belirterek, mücadelesini sürdüreceğini ifade etti.  (MA)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.