‘Ben çocuk olsaydım ve kendimle ilgili haberi görseydim ne hissederdim?’

PAYLAŞ - BEĞEN

Çocuk gelişimi uzmanları Aslı İzoğlu-Tok ve Ezgi Taştekin, depremin çocuklar üzerindeki etkilerini, çocuklara dair haberlerin ve paylaşımların hem doğrularını hem de yanlışlarını değerlendirdi

Maraş merkezli 10 ilde meydana gelen iki büyük deprem, yüzbinlerce insanın hayatını doğrudan etkiledi. Hayatını kaybedenler, yaralananlar, günlerce ulaşılmayı bekleyenler, evinden, yuvasından olanlar günler geçtikçe yazılması ve anlatması güç bir noktaya vardı.

Bazen enkaz başından bazen çadır alanından bazen kaldırım köşesinden görüntüler izledik. Bazısı umudu, bazısı karanlığı anlatıyordu. Bunların büyük kısmı ise çocuk görüntülerinden oluşuyordu. Ancak deprem bölgesinde ne yazık ki çoğu zaman travmanın görmezden gelindiğini ve özellikle çocuklara hakları ve duyguları konusunda hassasiyet gösterilmediğini izledik. Deprem alanındaki çocukların görüntüleri, günlerce televizyon ekranlarından ve sosyal medya paylaşımlarından eksilmedi.

Çocukların neler yaşadığını ve ihtiyaçlarını aktarmak elbette önemli ama bunu onları koruyarak nasıl yapabiliriz? Her biri geleceğe kalacak bu haberler ve sosyal medyadaki görüntüleri paylaşırken yanlışa düşülen nedir? Deprem bir çocuğu nasıl etkiler, ekranda gösterilen ve ekran başında izleyen çocuklar neler hisseder? Hakları, duyguları, travmaları, umutları ve yas süreçleri nedir? Uğradıkları ihlal ve ihmalleri eleştirirken neye dikkat etmek, hangi görüntüyü nasıl vermek gerekir?

Bu soruların daha fazlasını çocuk gelişimi uzmanlarına yönelttim. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nden çocuk gelişimi uzmanları Aslı İzoğlu-Tok ve Ezgi Taştekin, depremin çocuklar üzerindeki etkilerini, çocuklara dair haberlerin ve paylaşımların hem doğrularını hem de yanlışlarını sıraladılar.

“Toplum, çocukların acıları dramatik ve aşırı şeffaf bir şekilde ‘sunulduğu’ takdirde bir tık altındaki acıya duyarsızlaşabiliyor. Çocukların acı eşikleri yetişkinlerinki gibi yüksek değildir. Bu sebeple onlara durumun ciddiyetini anlatmak için acıya, drama yer vermenize gerek yok.”

Yine de ilk adım, tuşa basmadan, mikrofonu uzatmadan önce kendimize soracağımız ilk soruyla atılabilir: “Herkes travma konusunda uzman olmayabilir, ancak kendini çocuğun yerine koyup bu durumda kendisi olsa nasıl etkilenirdi diye sorarak empati yapmaya çalışabilir.”

‘YAS SANCILI VE UZUN BİR SÜREÇ, ÇOCUĞA TRAVMAYI TEKRAR YAŞATMAMAYA ÖZEN GÖSTERİLMELİ’

Çocuklar birer deprem mağduru. Doğrudan depremin özneleri. Bazısı arama kurtarma çalışmalarına katılıyor, bazısı yardım taşıyor, bazısı haykırıyor, bazısı çağrı yapıyor. Kimi ailesini, evini, kimi arkadaşını, kimi birlikte uyuduğu kedisini, köpeğini, kuşunu kaybetti. Çocukların acıları, yasları, umutları, çaresizlikleri, korkuları ve sevinçleri var. Bütün bunları nasıl aktarmalı?

Aslı İzoğlu-Tok: Bazen çocuklar gelip konuşmak, seslerini duyurmak isteyebiliyor. Keşke her şey ideal durumda olsa da o an vasisi onunla birlikte olabilse. Ancak bu gibi felaketlerde, maalesef ideal olandan kopup birçok senaryoya şahit oluyoruz. O esnada çocuk yasını ifade ediyor. Yas çok aşamalı, sancılı ve uzun bir süreç. Bu yas sürecine fazla şeffaf bir biçimde maruz kalmak, toplumun geri kalanında ciddi bir etkiye sebep olabilir. Bu haberleri aktarırken toplumsal bir travmaya sebep olmamalıyız. Çünkü birileri düşerken, diğerlerinin onları ayağa kaldırabilmesi için güç bulabilmeli. Bu sebeple haberler aktarılırken, insanların adil dünya inancını sarsacak, umutsuzluğa sürükleyecek yas detayları çok yıkıcı olabilir.