‘Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi’ isimli kitabını anlatan Zınar Karavil, ‘Cezaevi inşaatında çalışan işçiler ‘Selo başkan’ diye bağırınca gözaltına alındı’ dedi.

Edirne Cezaevi’nde kasım 2016’dan ilbet beri tutuklu bulunan Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın basın danışmanı Zınar Karavil’in kaleme aldığı Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi kitabı ikinci baskısını yaptı. Dipnot Yayınları etiketiyle çıkan kitapta Karavil, Demirtaş’ın tutuklanmasından bugüne gelen süreci anlatıyor. 

Karavil, Evrensel’den Şerif Karataş’ın sorularını yanıtladı.

Kitabınız yakın dönem Türkiye siyaset tarihini, Demirtaş’ın yaşadıklarını ve maruz kaldığı haksızlıkları ele alıyor. Demirtaş’ın basın danışmanı olarak, bu süreci kısaca özetleyecek olursanız neler söylersiniz?

4 Kasım 2016’da Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer HDP’lilerin tutuklanmalarının birkaç amacı vardı. Kısa vadeli en temel amaç, Erdoğan’ın tek adam sistemini yasal hale getirebilmek için önündeki en büyük engel olan HDP’nin kısa süreliğine de olsa paralize edilmesiydi. Olayların gelişimine bakıldığında bunu çok açık, çok net bir şekilde görebiliyoruz.

Kısaca hatırlatmak isterim; 11 Ekim 2016’da Devlet Bahçeli, Meclis grup toplantısı konuşmasında “Başkanlık sistemi Meclise gelsin” dedi. 1 Kasım 2016’da Hürriyet gazetesindeki haberde, getirilecek Türk tipi başkanlık sisteminde, başkanın yetkileri yer aldı. Hatta öyle yetkiler veriliyordu ki Türk tipi başkana, başkanın sadece spor liglerinin şampiyonları ile piyango sonuçlarını belirleme yetkisi yoktu.

Bakın, sadece üç gün sonra HDP’ye operasyon yapıldı. Sonra ne oldu peki? Referandum hazırlıkları hız kazandı ve sadece 2 ay 20 gün sonra referandum kararı alındı. Bu, siyaset dünyası için ışık hızında. Demirtaş, Yüksekdağ ve HDP’liler cezaevindeyken de referandum yapıldı.

Hatırlatmak isterim, o dönemde Demirtaş ile Yüksekdağ, cezaevinde olmalarına rağmen HDP eş başkanlarıydılar. Referandumda da kıl payı evet çıktı. Demirtaş ile Yüksekdağ, İdris Baluken ve HDP’li diğer milletvekilleri cezaevinde değil de HDP Genel Merkezinde olsalardı o referandumdaki sonuç öyle mi olurdu?

Çok ilginç bir şekilde, günümüzde de böyle bir durum var. O günlerde HDP’ye operasyon yapılarak referandum kazanıldı, bugün de Kobanê kumpas davası ve HDP’yi kapatma davası üzerinden önümüzdeki seçim kazanılmaya çalışılıyor. Yani günümüzdeki durum, o günlerdeki durumun bir benzeri. O gün, AKP’nin referandumu kazanmasındaki en temel noktalardan biri HDP’ye yönelik operasyondu, bugün de HDP’ye yönelik davalarla seçim kazanılmak isteniliyor.

‘SIRRI SÜREYYA ÖNDER’İN BENZETMESİ DE ÇOK DOĞRU’

Kitabınızın ön sözünü yazan Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır’daki çay ocaklarında çok kullanılan kürsü ile Demirtaş’ın cezaevinde kullanmak zorunda olduğu plastik beyaz sandalye arasında benzetme yapıyor. Kürsü ve beyaz sandalye benzetmesine dair sizin yorumunuz nedir?

Sırrı Süreyya Önder çok iyi bir gözlemci, biliyorsunuz. Benzetmesi de çok doğru. Bugün Diyarbakır’daki hangi çay ocağına gitseniz küçük bir sehpa etrafındaki kürsülerde oturan kişilerin siyaset konuştuğunu görürsünüz. O kürsülerin her biri, bir siyaset koltuğu gibidir. Oralarda siyasi değerlendirmeler yapılır, sorunların çözümleri konuşulur. Aslında bu, sadece o kürsülerde yapılan bir şey değildir. Kürsü bir metafor elbette. Örneğin kadınların bir araya geldiği altın günlerinde, ailelerin bir araya geldiği ortamlarda, gençlerin oturdukları kafelerde de benzeri bir durum var. Sohbetin bir yerinde mutlaka siyaset konuşulur.

Halkımız Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da, Hakkâri’de, Mersin’de ve ülkenin her yerinde o kürsülerde, il ve ilçe binalarında, Meclisteki koltuklarda ve cezaevinde siyaset yapmayı sürdürüyor. Zaten zaman zaman sosyal medyaya yansıyan kısa videolarda da bunu çok net görebiliyoruz.

“Halkımız politik bir halktır” ifadesi herhangi bir halk övgüsü değil, bir gerçek. Zaten pek çok uzman da belirtiyor bunu. Demirtaş da halktan biri olarak zamanında Diyarbakır’daki o kürsülerde siyaset yaptı. Sonrasında Ankara’daki koltuklarda, şimdilerde ise Edirne Cezaevindeki beyaz sandalyesinde siyaset yapıyor, halkın sorunlarına çözüm önerileri üretiyor.

‘DEMİRTAŞ İLE TEMAS EDEN ÇOK KİŞİYLE GÖRÜŞTÜM’

Kitapta Demirtaş’ın kamuoyunun pek bilmediği kimi özelliklerini de okuyoruz… Bahseder misiniz biraz?

Kitapta pek çok anekdot var, evet. Bir kısmı basına da yansıdı. Ama yansıyanların, buz dağının görünen kısmı olduğunu söyleyebilirim. Kitap sayesinde pek çok bilinmeyen olay, pek çok anı açığa çıktı. Eşi Başak Demirtaş ile, kardeşleri Aygül Demirtaş ve Süleyman Demirtaş ile, avukatları ve arkadaşlarıyla görüştüm, kitabın yazım aşamasında. Cezaevi arkadaşı, kendisiyle beş yıl geçiren Abdullah Zeydan ile görüştüm. Onlar sayesinde pek çok arka plan bilginin yanı sıra renkli bölümler de kitapta yer aldı. Kendilerine çok teşekkür ediyorum, sağ olsunlar. Demirtaş ile temas eden çok kişiyle görüştüm ama bir tek cezaevi görevlileri ve hakimlerle görüşmedim diyebilirim. Belki ileride demokrasiyi sağladığımızda onlarla da görüşüp onların anlatacaklarını, Demirtaş ile anılarını yazarım, kitabın yeni bir baskısını yaparız. Belli mi olur?

‘İŞÇİLER GÖZALTINA ALINDI’

Kitapta Demirtaş’ın, avukatlarının anlattıkları, iktidarın yargıyı ve cezaevini kuşatmasına karşı gardiyanlara, askerlere ve cezaevi inşaatında çalışan işçilerin umut veren tepkileri de söz konusu. Buna dair neler ifade edersiniz?

Demirtaş çok sevilen biri. Sadece HDP’ye oy verenler değil, pek çok kişi tarafından seviliyor, sayılıyor. Tüm karalama çalışmalarına rağmen kendisine büyük sempati var. Bu durum her yerde görülebiliyor.

Çok detay verip tadını kaçırmak istemem ama cezaevinde yaşanan çok ilginç bir olayı da anlatmadan geçemiyorum burada. Edirne Cezaevinin yanına bir cezaevi daha yapılıyor. İnşaatta çalışan işçiler bir gün, spor saatine çıkan Demirtaş ile Zeydan’ı görüyorlar ve onlara seslenip “Selo Başkan” diye bağırıyorlar. Jandarmalar hemen inşaata giderek işçileri gözaltına alıyorlar, telefonlarına el koyuyorlar. Detayları kitapta var.