DFG’nin raporunda, 2022 itibariyle 65 gazetecinin cezaevinde tutuklu bulunduğu kaydedildi. DFG Eşbaşkanı Altan, gazetecilere yönelik artan baskılara karşı dayanışma çağırısı yaptı.

 Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Türkiye’de iktidarların geçmişte olduğu gibi özellikle son yıllarda gazeteciliği resmen bitirmeye dönük bir çaba içerisinde olduğuna dikkat çekerek, dayanışmanın önemine vurgu yaptı. DFG’nin paylaştığı rapora göre, Türkiye’de basın kuruluşları ve gazetecilere yönelik saldırı, baskı ve tutuklamalar gün geçtikçe artarak devam ediyor.

Gazeteciler, yaptıkları ya da yapamadıkları haberden dolayı tutuklanırken, Basın İlan Kurumu muhalif gazetelere yönelik ilan ambargosu uyguluyor. Gazetecilere ve basın kuruluşlarına ilişkin süreç böyle ilerlerken, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin verilerine göre 2021 yılında 55 gazeteci ve 2 yayın organı saldırıya uğradı, 2 gazeteci bu saldırılarda öldürülürken, gözaltına alınan 61 gazeteciden 6’sı tutuklandı.

İşkence ve kötü muameleye maruz kalan gazetecilerin sayısı ise 23 olurken, 11 gazeteci ise tehdit ve ajanlık dayatmasına maruz kaldı. 54 gazeteci hakkında soruşturma açılırken, 51’i gazeteci hakkında dava açıldı. Yargılanan 47 gazeteciye toplam 133 yıl, 8 ay, 21 gün hapis ve 72.206 TL para cezası kesildi.

Yargılaması devam eden gazeteci sayısı 336. Şubat 2022 itibariyle halen 65 gazeteci ise cezaevinde tutuklu bulunuyor. Yıl içerisinde 75 gazetecinin işine son verilirken, RTÜK tarafından 12 farklı yayına 59 kez ceza kesildi, 4 gazeteye 115 gün süreli ilan-reklam cezası verildi, 112 kez de yayın yasağı getirildi. Kapatılan internet sitesi sayısı 64’ü bulurken, 1460 habere ve 160 sosyal medya içeriğine erişim engelleri getirildi.

‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HER ZAMAN CİDDİ BİR PROBLEM’

Türkiye’deki iktidarların geçmişten günümüze kadar her zaman basın özgürlüğü konusunda sınıfta kaldığını belirten Altay, şunları söyledi:

“Basın özgürlüğü bu ülkede her zaman ciddi bir problem haline getirilmiş bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi, toplumunun olup bitenlerden haberdar olmasını istememelerinden kaynaklanıyor. Halkın haber alma hakkını savunan, özgür gazetecilik yapan basın yayın organlarına çok ciddi bir baskı uyguluyorlar. İktidarların basına yönelik baskılarının temelinde, uygulamalarının, baskılarının ve yürüttükleri faşizan yöntemlerin hem iç kamuoyu hem de uluslararası kamuoyu tarafından görünmesini engelleme çabası yatıyor. Bunu engellemek için de en öncelikli hedef olarak gazetecileri görüyorlar. Çünkü gerçek haber yapan gazeteciler, olup bitenleri yansıtmakla yükümlüdür. Bununla birlikte halkın haber alma hakkını savunan bir pozisyonda bulunuyor gazeteciler. Maalesef iktidarların, özelikle AK Parti iktidarının 20 yılda basına uyguladığı baskı daha görünür oldu. Ülkede yaşananların görünmesini istemiyorlar, kendi yaptıklarının tersyüz edilerek verilmesini sağlıyorlar. Bunun için örneğin ‘havuz medyası’, ‘iktidar yandaşı’ dediğimiz bir medya oluşturdular. Bu yayın kuruluşları iktidara bağlı. Havuz medyası dışında kalan diğer basın organlarını ise terörist, öteki ve uzak durulması gerekenler olarak göstermeye çalıştılar. Hem toplum içerisinde hem de basın camiasında bir korku imparatorluğu yarattılar. Bu durum özelikle mevcut iktidarın ikinci döneminden sonra açık bir şekilde su yüzüne çıkmaya başladı.”

‘OHAL SÜRECİNDE ONLARCA YAYIN KURULUŞU KAPATILDI’

İktidar eliyle OHAL sürecinde onlarca basın-yayın organın kapatıldığına dikkat çeken Altay, şöyle devam etti:

“Özellikle muhalif diyebileceğimiz ya da Kürt basını diyebileceğimiz kurumların tümü ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Onlarca yayın kuruluşu bir anda kapatıldı. Televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler kapatıldı ve toplum nefessiz bırakılmaya çalışıldı. Elbette ki muhalif diyebileceğimiz veya özgür basın geleneğinden geldiğini söyleyebileceğimiz gazeteciler bu duruma biraz aşinaydı. 1990’lı yıllarda yaşadıkları bir deneyim vardı. Bu deneyimden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Her ne kadar kurumları kapatıldıysa ya da göz altılarla, tutuklamalarla, davalarla susturulmaya çalışıldıysa da gazeteciler, dijital mecralarda ve farklı alanlarda kendi kurumsallaşmalarını sağlayarak bir şekilde haber yapmaya, duyurmaya, anlatmaya ve izletmeye devam ettiler. Maalesef bazı gazeteciler cezaevine atıldı, kimi yurtdışına kaçmak zorunda kaldı, kimi ise işsiz bırakılarak etkisi kırılmaya çalışıldı. Tüm bunları değerlendirdiğimiz zaman Türkiye’de gazeteciliği geçmişte olduğu gibi son yıllarda da resmen bitirmeye dönük bir çaba gösteriliyor. Ancak iktidar gazeteciliği bitirmeye çalışsa da buna karşı gazetecilerin göstermiş olduğu bir direniş de söz konusu.”

‘60’IN ÜZERİNDE TUTUKLU GAZETECİ VAR’

Türkiye’nin en çok tutuklu gazetecinin olduğu ülkeler arasında ikinci sırada yer aldığını hatırlatan Altan, “Türkiye’de onlarca gazeteci yargılanıyor. Şu an 60’ın üzerinde tutuklu gazeteci var bu ülkede. Sadece bir yıl içerisinde gazetecilerin 336 dosyası hakim karşısına çıktı. Özelikle dijital mecralara dönük ciddi baskılar söz konusu. İnternet üzerinden yapılan yayıncılığa, haberciliğe dönük baskılar var. Örneğin bir yıl içerisinde 64 internet sitesi kapatılırken 1460 habere ise erişim engeli getirildi. Bunlar gerçekten çok ciddi rakamlar. Tüm bunları değerlendirdiğimizde ciddi bir problemin olduğunu açık bir şekilde görebilmekteyiz. Verilere bakıldığında anlaşıyor ki bu iktidar aslında gazetecinin yazmasını, çizmesini, konuşmasını, anlatmasını ve halka duyurmasını istemiyor. Bunun için baskıyı artırıyor. Türkiye’nin gazetecilere yönelik bu baskısı uluslararası alanda da görünür halde. Türkiye hem tutuklu gazeteciler konusunda hem de basına dönük baskılar konusunda her zaman son sıralarda yer alıyor” ifadelerini kullandı.

‘KAMUOYU GAZETECİLERE SAHİP ÇIKMALI’

Gazetecilere yönelik artan baskılara karşı dayanışma çağırısında bulunan Altan, “Öncelikle hiçbir gazeteci yazmaktan vazgeçmemeli. Faşizan uygulamalara karşı direnmeli. Ancak bu şekilde baskı kırılabilir. Diğer bir husus, gazeteciler kendi aralarında dayanışmayı artırmalı, birbirlerine sahip çıkmalı. Özelikle bu alanda faaliyet yürüten basın meslek örgütlerinin, sendikaların bu noktada biraz daha aktif olmaları gerekiyor. Yerel anlamda çalışma yürüten cemiyetler ve dernekler baskılara karşı daha çok rol üstlenmeli. En önemlisi ise bütün kamuoyunun gazetecilere sahip çıkması lazım” dedi.