Eski Batman Milletvekili Ata’dan Mektup: Çözüm Kadınlarla Mümkün

Eski Batman Milletvekili Ata’dan Mektup: Çözüm Kadınlarla Mümkün
Yayınlama: 25.11.2021

Tutuklu HDP eski milletvekili Ayla Akat Ata, 25 Kasım’a ilişkin kadınlara gönderdiği mesajında, “Dünya egemenlerini düşünmeye ve çözüme zorlaması biz kadınlarla mümkün olacaktır.
Bu inançla dayanışma duygularımı iletiyorum” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili ve TJA aktivisti Ayla Akat Ata, Kobanê Davası nedeniyle tutulduğu Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden 25 Kasım dolayısıyla kadınlara mesaj gönderdi.

Avukatı aracılığıyla gönderdiği mektuba “Şiddet karşıtı mücadelenin farklı platformlarında birlikte emek verdiğim kız kardeşlerim” sözleriyle başlayan Akat, “25 Kasım dolayısıyla Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden forum bahis bir ‘merhaba’ ile aranıza katılmak, dayanışmanın en güzel halinin özneleriyle buluşmak heyecan verici olduğu gibi mücadele azmimi ifade etmek için de bir fırsat sunuyor bana. Tabii ki fiziken aranızda olmak isterdim. Ama aslolan; yarısı olduğumuz topluma karşı sorumluluk duyan, eşit, adil ve demokratik bir düzen iddiasıyla değişim ve dönüşüm diyen kadınların varlığı ve birlikteliğinin yarattığı umut” dedi.

AYNI AMACA HİZMET

Mektubunun devamında ise Akat, şunlara yer verdi: “Bilmenizi isterim ki; ‘keşke’ ile başlayan cümlelerim yaptıklarıma, yapabildiklerime dair değil yapamadıklarım ve gerçekleştiremediklerime ilişkindir. Bu duygularla sizleri; harcı saygı olacak buluşmaların özlemi ve sevgiyle yaratılacak güzelliklerin heyecanıyla selamlıyorum. Başta Mirabal Kardeşler olmak üzere bizlere, bir sistem olarak tanımladığımız ‘Erkek egemenliği’ ile mücadele etme; bu sistemin özelliklerini görme, anlama ve harekete geçme bilgisini ulaştıran tüm öncüllerimizin emeği ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Kaygı vericidir ki, bir coğrafyası ve sınırı olmayan kadına yönelik şiddet gerçeği ile yüzleşmek yerine, 2000’li yıllar itibariyle küresel ölçekte yükselişe geçen sağ-popülist rejimlerin hedef aldığı kadın ve LGBTİ(+) hakları gerçeği ile yüzleşiyoruz. Yükselen muhafazakarlık kadın doğurganlığını, anneliği, aile kurumunu ve korunmasını, bir siyasi proje olarak sunuyor topluma. Dünyanın farklı coğrafyalarında; egemenlerin aynı amaca hizmet eden kararlarında karşılaşıyoruz bu proje ile. Farklı kültür ve dinlerin yaşandığı bu ülkeleri, bu amaçta bulunduran muhafazakar ve hatta gerici emelleri oluyor.

DEMOKRASİ MÜCADELESİ

Farklı olana ve aileyi tehdit ettiği düşünülen her adıma dair, hükümetler arası güçlenen mutabakatı yansıtması yönünden; BM İnsan Hakları Konseyinin 2014’ten bu yana her yıl kabul ettiği ‘Aileyi koruma’ kararının dikkat çekici olduğunu belirtmek gerekir. Kutsal kılmanın sömürü ve tahakküme meşruluk ve hatta dokunulmazlık kazandırdığı biliniyor ve acı tecrübelerle sabit iken, kadınların bu ideolojik yaklaşım karşısında sessiz ve eylemsiz kalması bekleniyor bir de. Dönüp ülkemize baktığımızda ise iktidarda kalma hırsı ve oy kaygısıyla, temel insan haklarından dinci sağ ve milliyetçi sağla buluşabilmek adına vazgeçildiğini görüyoruz. Oysa ki, bu vazgeçiş demokratik düzenden bir vazgeçiş oluyor aslında. O nedenle, bu güne kadar kurulmamış ittifakların kurulmasını ve örneği ortaya konmamış bir demokrasi mücadelesini de zorunlu kılıyor. Bizler için; ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş olmak ne kadar kabul edilemez ise ‘Yerine Ankara Sözleşmesi’ni yapacağız’ diyen akıl ile mücadele de o kadar elzemdir. Çünkü sorun, temel hak ve özgürlüklerin pazarlık konusu yapılmasıdır.

KÜRT KADIN HAREKETİ

Türkiye Kadın Hareketi’nin bir bileşeni, olarak yıllardır sınıfsal, cinsiyetçi ve dinci bakış açısıyla yönetme, etkisizleştirme ve sindirme politikalarına karşı ortak mücadele eden Kürt Kadın Hareketi, milliyetçi ve militarist politikalara karşı verdiği mücadelede, yöneten erkek aklın yalnızlaştırma projelerinin hedefi olmuştur. Bu politikalarla Türkiye Kadın Hareketi ile aramıza duvarlar örülmeye çalışılmıştır. Oysa ki, etnik kimliğimizden kaynaklanan, gerek hayatlarımızda gerekse de hafızalarımızda derin izler bırakan sorunların varlığı tartışmasız iken, kadınlığımızı ve etnik kimliğimizi birbirinden ayrı ve bağımsız yaşayabilir miydik? Tabii ki artık bize ‘Kürt kimliğinizi inkar edin’ denmiyor ama bunca yaşanmışlıktan sonra dahi, demokratik bir çözüm için birlikte hareket etmek yerine, kimliğimizi ön plana çıkarmamız isteniyor. Demokratik taleplerin varlığı karşısında, yönetenlerin devamında ısrarcı oldukları yasakçı zihniyetin varlığı söz konusu iken yaşamdan ve gerçekliğimizden kopuk bir feminist anlayış sahibi olabilir miydik? Kadın bakış açısı, kadın tavrı ve kadın ideolojisi olarak kabul ettiğimiz feminizmin farklı coğrafyalarda farklı gerçeklikler içerisinde farklı geliştirildiğini görmezden mi gelecektik?

AMAÇ KIZKARDEŞLİĞİ BÜYÜTMEK

Beyazların siyahlara zulmüne karşı çıkabiliyor ve Apartheid’ı kınayabiliyorken ya da Nazi Almanyası’nın Yahudilere zulmünü soykırım olarak nitelendirebiliyorken, Kürt kadınların ‘eşit temsil’ için hayat geçirme çabası içerisinde oldukları ve ağır bedeller ödedikleri eşbaşkanlık sistemine yönelik saldırılara karşı ve yine ‘anadilinde yaşam’ gibi temel bir insan hakkının terörize edilmesi karşısında var olan suskunluk ve sessizlik için ne söyleyebilirdik? Tabii ki üzerine düşündük ama; ‘Terörist, hain, ihanetçi’ tanımlarının toplumsal muhalefetin tüm kesimleri ve özneleri için sorumsuzca kullanılabildiği, kutuplaştıran ve ayrıştıran dilin sözün konuşabilmenin kıymetine zarar verdiği her gün kadın olmanın kaygı veren, düşündüren acı halleri ile karşılaştığımız bu zor zamanlarda, amacımız kız kardeşliği büyütmek ve sonuç almak olduğunun da farkındayız.

BİR CAN DAHA EKSİLMEYECEĞİZ

Mücadelemizi; ‘İnadına isyan, inadına özgürlük’ diyerek sürdürmeye, öfkemizi, acımızı; ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ diye haykırarak yaşamaya, Kararlılığımızı; ‘Bir can daha eksilmeyeceğiz’ diyerek ortaya koymaya, Dayanışmamızı; ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ diyerek büyütmeye, İnancımızı; ‘Jin, Jiyan, Azadi / Kadın Yaşam Özgürlük’ diyerek savunmaya devam edeceğiz. Yaşamakta olduğumuz pandemi sürecinin açığa çıkardığı kriz ve sorunlar ile iklim değişikliğinin her yıl daha da hissedilip görünür hale gelen sonuçlarının gündeme alınması ve dünya egemenlerini düşünmeye ve çözüme zorlaması biz kadınlarla mümkün olacaktır. Ekonomik ve siyasal faaliyetlerin insan ve doğa aleyhine olamayacağından hareketle insanla ve doğayla barışmayı önceleyen, sosyal adaleti sağlamaya dönük politikaların hayata geçirilmesinde en etkili küresel güç kadınlardır. Bu inançla dayanışma duygularımı iletiyorum.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.