HDP’li Gülüm: İktidar kadın cinayetlerinin bizzat sorumlusudur

HDP’li Gülüm: İktidar kadın cinayetlerinin bizzat sorumlusudur
Yayınlama: 29.11.2021

Gülüm, iktidarın, kadın-erkek eşitsizliğini savunan söylem ve uygulamalarla, kadına yönelik erkek şiddetini ve ayrımcılığını derinleştirdiğini söyledi.

Beyoğlu’nda binlerce kadının katıldığı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü her yıl olduğu gibi bu yılda devletin kolluk güçleri tarafından şiddetle bastırılmaya çalışıldı: İstiklal Caddesi’ne konulan bariyerler, plastik mermi, biber gazı ile müdahale ardından elinde kalkanlarıyla kitlenin üzerine hücuma geçen yüzlerce kolluk… 

Bu kaba güç karşısında tüm kararlılığıyla direnen kadınların, AKP sürecinde kadının maddi manevi yaşam koşullarından derin bir şekilde koparılmaya çalışıldığını söyleyen Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, iktidarın, kadınları kimliksizleştirmeye çalıştığı söyledi.

Özellikle pandemi ile birlikte erkek egemen iktidarın kadınları bütünüyle yoksulluk sarmalına sürüklediğini belirten Gülüm, bu dip noktaya karşı yapılması gerekenin ise  Şili’den Rojava’ya tüm dünyada özgürlük mücadelesi yürüten kadınların ortak mücadeleyi ve dayanışmayı esas almasından geçtiğini söyledi. 

HDP Milletvekili Züleyha Gülüm ile pandemi sürecinde kadın yoksulluğu üzerine yürüttükleri kampanyayı, yoksulluğun, savaşın kadınlara yönelik etkisini konuştuk. 

‘AKP DÖNEMİNDE DAHA FAZLA İKİNCİL BİR KONUMA İTİLDİLER’

Pandemi sürecinde partiniz HDP “Kadınlar için Adalet” kampanyası yürüttü. “Kadın yoksulluğuna hayır” programı bu çalışmadan biri. Yürüttüğünüz kadın yoksulluğu kapsamında kadınların içerisinde bulunduğu duruma ilişkin neler edindiniz?

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Kampanyamızın özeti kadınların derin yoksulluk içinde mutlak sıkışmışlığı ve buna karşı verdikleri hayat mücadelesidir. Çaldığımız bütün kapılardan bu hisle ayrıldık. Konuya daha geniş bir çerçeveden bakarsak patriyarkal kapitalizmin işleyişi, kadınların hem ev dışında kamusal alanda iş bulmasını zorlaştırıyor hem de ücretli bir işte çalışabilen kadınların düşük ücret, güvencesizlik ve cinsiyet temelli ayrımcılıklara maruz kalmasına sebep oluyor. Kadınlar AKP dönemiyle birlikte işgücü piyasasında, toplumda ve ailede daha fazla ikincil bir konuma itildiler. Bu sıkışmışlık kadınların yoksulluğu erkeklere oranla daha yoğun ve derin yaşamalarına neden oluyor.

‘KADINLAR YOKSULLUK SARMALINA SÜRÜKLENDİ’

Pandemi ile birlikte erkek egemen iktidarın kadınları bütünüyle yoksulluk sarmalına sürüklediğini görüyoruz. Pandemi sürecinde kadınlara ağır koşullarda, düşük ücretle, sosyal güvenlik mekanizmaların yokluğunda, hijyenik olmayan ortamlarda sağlıklarını riske atarak çalışmak ya da işsiz kalmak dışında bir seçenek bırakılmadı. Kayıtdışı, merdiven altı işlerde çalışan, evlere temizliğe giderek yaşamını idame ettirmeye çalışan kadınlar ise pandemi yasaklarıyla bütünüyle kaderlerine terk edildi.

‘GÜVENCESİZ, DÜŞÜK ÜCRET’

Bu çıkarımlarımız kampanya süresince duyduğumuz, gördüğümüz, ortaklaştığımız onlarca, yüzlerce kadının anlatılarına dayanıyor. Tekstilde parça başı iş alan kadınların, müzisyen kadınların, Roman kadınların, midye dolduran kadınların, seyyar satıcı kadınların, tandır ekmeği yapan, tarlada çalışan kadınların, ez cümle ağırlıklı olarak enformel sektörde, esnek ve güvencesiz işlerde, düşük ücretlerle çalışan kadınların yoksulluğunu ve  nasıl baş etmeye çalıştıklarına dair yaşanmışlarının söze dökülmüş halini konuşuyoruz.

‘TACİZ, MOBBİNG, ŞİDDET, AYRIMCILIK’

Görüyoruz ki erkek egemen iktidar yoksulluğun yükünü de kadınların sırtına yüklüyor. Kadınlar, emeklerinin sömürülmesi yetmiyormuş gibi erkek egemen düzeninin karşılarına çıkardığı her türlü zorlukla baş başa bırakılıyorlar. Eş değer işler yapmalarına karşın erkeklerle aynı ücreti alamıyorlar. Toplumsal cinsiyet kalıplarına, tacize, mobbinge, şiddete, ayrımcılığa maruz bırakılıyorlar.

‘YOKSULLUK VE SAVAŞ NEDENİYLE YAŞAM ALANLARINI TERK EDİYORLAR’

Kadınlar olarak ne kadar çok yönlü sömürülüyorsak o denli yoksulluğumuz katmerleniyor. Bunu yaşamlarını çadırlarda geçiren mevsimlik tarım işçisi kadınların somut durumlarında görmek mümkün. Yoksulluk ve savaş sebebiyle evlerini, yaşam alanlarını terk ederek Şırnak’tan, Urfa’dan, Antep’ten, Mardin’den, Rakka’dan, Kobane’den Halep’ten yaşam mücadelesi vermek üzere Adana’ya, Malatya’ya gelen kadınlar günde 12 saat çalışıp 70/80 TL arasında yevmiye alabiliyor. Birçoğu ne kadar ücret alacağını dahi bilmeden çalışıyor.  ‘Yaz, kış çadırlarda yaşıyoruz, kışın soğuktan ve yağmurdan, yazın sıcaktan perişan oluyoruz’, diyen kadınların barınma, beslenme gibi en temel yaşam haklarından mahrum olarak onlara yoksulluğu reva görenlerin kendilerine yazlık saraylar inşa ettiklerini, 4-5 maaş bağlattıklarını biliyoruz. 

‘ÜNİVERSİTELİ KADINLARDAN ‘İNDEN 3’Ü İŞSİZ’

Adana’da, Bursa’da sabah 8’den akşam 6’ya kadar konfeksiyon atölyelerinde çoğu zaman asgari ücretin de altında maaş alarak geçinmeye çalışan kadınlarla bir araya geldik. Üniversite eğitimlerini bırakarak burada çalışmak zorunda kaldıklarını söyleyen genç kadınlarla karşılaştık. Üniversiteli kadınlardan 5’inden 3’ü işsiz.

‘PANDEMİDE KADIN MÜZİSYENLER SANATLARININ İCRA EDEMEDİ’

İstanbul’da kadın müzisyenlerle, tiyatro oyuncularıyla bir araya geldik, yaşadıkları sorunları dinledik. Kadın sanatçılar pandemi süreciyle birlikte sanatlarını icra edemediklerini, mutlak bir güvencesizlik içinde sosyal devletin kırıntısından yoksun olarak yaşam mücadelesi verdiklerini anlattılar.

Savaş ve şiddetin sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanların kadınlar olduğunu çok iyi biliyoruz. Nitekim bugün ülkede kadın ve Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülen kirli savaş politikaları kadına karşı şiddeti derinleştirerek kadın yoksulluğunu, işsizliğini arttırmaya devam etmektedir.

‘YÜKSELEN ÇIĞLIK BİZE ŞUNU SÖYLÜYOR: İKTİDARIN YÖNELİMİ KADINLARI DAHA FAZLA YOKSULLAŞTIRIYOR’

Malatya Doğanşehir’de tütün tarlalarında, Kürecik’te kayısı bahçelerinde, Mardin Kızıltepe’de, Urfa Ceylanpınar’da tarlalarda çalışan kadınların, saatlerce, sabırla midye dolma yapan kadınların, kayyum politikalarından kaynaklı işlerinden edilmiş kadınların, kilosu 60 kuruşa üzüm çöplerini ayıklayarak geçimlerini sağlamaya çalışan kadınların yükselen çığlığı bize şunları söyletiyor:

Sermayeden saraydan erkeklerden yana sürdürülen siyaset kadınları yoksulun en yoksulu yapıyor. Patriyarkal sistem ile işbirliği halindeki kapitalizm ve iktidarın yönelimi kadınları daha fazla yoksullaştırıyor.

‘KADIN YOKSULLUĞU GÖRÜNMEZ ALANLARDAN’

“Kadın yoksulluğuna hayır”la dikkat çekmek istediğiniz durum neydi? Nasıl bir bağlam kurmak gerek?

Öncelikle kadın yoksulluğu görünmez alanlardan. Genel yoksulluğu açlığı işsizliği hep konuşsak da kadın yoksulluğu konuşulmuyor. Görünür kılınmıyor. Hatta sendikalar bile kadın yoksulluğu üzerine yoğunlaşmıyor. Son dönemlerde bir miktar bu konuda çalışmalar başlasa da asıl olarak karma üzerinden bakılıyor.  Görünmez olanın tartışılması da çözüm üretilmesi de mümkün değil. Öncelike kadın yoksluluğunun nedenlerinin kaynağının açığa çıkarılması gerekiyor. Elbetteki bu konuda yıllardır mücadele eden görünür kılan kadın örgütleri ve feministler var. Ama karmanın gündemine girmiyor maalesef. Ö nedenle ilk hedefimiz görünür kılmak ardından kadın yoksuuluğunu yaratan nedenlere ilişkin ortak mücadele yöntemleri geliştirmek.

‘KADINLARIN SÖZÜNÜ MECLİSE TAŞIDIK’

Kadınların sözünü sokaklardan, fabrikalardan, tarlalardan, ofislerden, evlerden  meclise taşıdık. Soru önergeleriyle basın toplantılarıyla meclis konuşmalarıyla eylemler ile gündem yapmaya çalıştık. Derinleşen yoksulluğun sesini, buna sebep olanların duymazdan gelemeyeceği bir çığlık olarak yükseltmeye devam edeceğiz.

‘ERKEK ŞİDDETİ HER AN HER YERDE’

Kadına, çocuğa karşı şiddetin önlenmesi için kadın örgütleri ve birçok siyasi parti yasaların etkin kullanılması için iktidara her seferinde çağrıda bulunuyor. Lakin Erdoğan dahil iktidar cenahından kadın katliamlarına ilişkin -tekil örnekler dışında- şiddeti önleyici herhangi bir açıklama yapılmıyor. Siz bu “sessizliği” nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de çok ciddi manada kadın katliamı yaşanıyor. Kadınlar erkek şiddetine her an ve her yerde maruz kalabiliyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Ataşehir’de sokakta yürüyen mimar Başak Cengiz’in, Can Göktuğ Boz adındaki erkek tarafından katledilmesi bunun vahim örneğidir. Dahası, erkek şiddeti yargılamalarında, gerçek adaletin değil, erkek adaletin işlediği sayısız örnekler verilebilir.

‘İKTİDAR SÖZLEŞMEDEN YANA ÇEKİLEREK ERKEKLERDEN YANA OLDUĞUNU İLAN ETTİ’

Erkek egemen iktidar; kadınların ve toplumun tüm haklı itiraz ve protestolarına rağmen İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi başta olmak üzere kadın-erkek eşitsizliğini savunan söylem ve uygulamalarla, kadına yönelik erkek şiddetini ve ayrımcılığı derinleştiren politikalarla birbiri ardına yaşanan kadın cinayetlerinin bizzat sorumlusudur. Başka bir ifadeyle kadın cinayetlerin sebebi, bu iktidar ve erkek egemen sistemdir. Zira kadına yönelik şiddeti ‘Tolere edilebilir’ bulan Bakan’ın söylemi, aslında iktidarın kadına yönelik şiddetin sebebi ve sonucu olduğunun itirafıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek çok net biçimde şiddet uygulayan erkeklerden yana olduğunu ilan eden bu iktidar, kadına yönelik şiddet, istismar ve diğer tüm suçlardan sorumludur.

‘YARGI SUÇ ORTAKLIĞINDA YAPIYOR’

Bununla birlikte erkek şiddeti yargılamalarında izlenen cezasızlık politikası, faillere yönelik iyi hal ve haksız tahrik indirimleri kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadeleye ket vurmakta, erkek şiddetinin artmasında önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla erkek yargı ile iktidarın kadın düşmanı politikaları kadın katliamlarında suç ortaklığını üstlenmektedir. Dahası, neredeyse tüm katil erkekler akıl sağlıklarının yerinde olmadığı, namus için cinayet işledikleri yönünde beyanlarda bulunuyor. Ne yazık ki cinayet faili erkeklere savunma öğreten erkek egemen bir siyaset ve yargı sistemi mevcuttur. Nitekim failler karakola gidip teslim oluyor çünkü bırakılacaklarını biliyorlar. Takım elbisenin iyi hale etkisini çok iyi biliyorlar.

‘MUHAFAZAKAR İKTİDAR KADINLARA YÖNELİK SALDIRISININ ARTTIRDI’

Kadının etrafında korkunç erkek egemen ideolojinin yarattığı bir durum var. Evde, iş yerinde gözü kara bir erkeklik dayatması söz konusu bin yıllardır. Hiyerarşinin kurulduğu ilk günden buyana… Bu erkek egemen ideolojiye karşı ne yapılmalı? Kadınlara neden derin bir kölelik dayatılmaya çalışılıyor? 

Otoriter muhafazakâr iktidar, kadınların yılların mücadelesiyle biriktirdiği haklarına yönelik saldırılarını artırarak sürdürüyor. AKP tarafından erkek egemenliğini yücelten, erkek yargıyı daha da etkin hale getiren, kadınları aile içine hapsederek ev içi emeği, hasta-yaşlı-çocuk bakımını kadınların sırtına yükleyen, kadınların makbul kadınlar olarak dört duvar arasında sıkıştırılmasını amaçlayan bir yapı oluşturulmak isteniyor. Özellikle pandemi sürecini fırsata çevirerek ev içi emeği görünmeyen; işyerlerinde, fabrikalarda ucuz iş gücü olarak çalıştırılan, kamusal alanda her türlü mobbing ve ayrımcılığa maruz kalan kadınlar işsiz bırakılarak evlere hapsedilmek istendi.

Kadınlar bir yandan yoksullukla baş başa bırakılırken diğer yandan ekonomik özgürlükleri ellerinden alınarak erkeğe bağımlı hale getirilmek isteniyor. Yine son yıllarda kadın kazanımlarının tırpanlanması, yasal kazanımların geri çekilmesi veya yasal hakların fiili engellemeleri üzerine kurulu bir siyaset izleniyor. Kısacası, erkek devlet yargı şiddetine maruz kalan kadınlarından, iş yaşamında taciz ve mobbinge uğrayan kadınlara kadar çok boyutlu bir sorun ve şiddet skalasından bahsetmek mümkün.

‘KURTULUŞ ÖZ GÜCÜMÜZ VE ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZDÜR’

Bu anlamda kurtuluş, kadınlar olarak öz gücümüz ve örgütlülüğümüzdür. Şöyle ki; kadınların yaşadığı sorunlara ilişkin izlenecek politikalar, sorunun doğrudan muhatabı olan kadınların, kadın örgütlerinin, feministlerin dahil olduğu kolektif aklın ve eylemin ürünü olmalıdır. Bu genel yaklaşım içinde oluşturulacak perspektif, cinsiyete duyarlı kamu bütçesinden kürtaj hakkına, kreşlerin yaygınlaştırılmasından kadın mevsimlik tarım işçilerinin sosyal güvencesine, kadınların yaşamın her alanındaki örgütlenmesinden, nafaka hakkının korunmasına, kısacası kadın haklarına yönelik politikaların üretilmesini kapsar. Bu kazanımların yaşam bulması için kadınlar olarak mücadelemizi birleştirmeyi önemsiyoruz. Şili’den Rojava’ya tüm dünyada özgürlük mücadelesi yürüten kadınlarla ortak mücadeleyi ve dayanışmayı esas alıyoruz.

Özcesi, erkek egemenliğine, kadını yalnızca aile içinde makbul gören siyasete, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı kadınlar olarak ortak sözümüzü kurmak, kadın dayanışmasını ve kadın özgürlük mücadelesini büyütmekten başka çaremiz yok.

Artı Gerçek

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.