Bir toplumu yok etme üzerinden yürütülen özel savaş politikası bölge kentlerinde, kadın üzerinden kültürel belleksizleştirme, tecavüz ve uyuşturucu kullanımıyla somutlaşıyor.

Erkek egemen sistemin kadına yönelik saldırıları 21’inci yüzyılda dünya çapında ciddi bir artış gösterirken, sistematik bir hal alan bu saldırılar, bir savaş ve cins kırım niteliğinde geliştiriliyor. Bu yönelim Kürt kentlerinde ise “özel savaş” olarak kendini hissettiriyor. Peki nedir özel savaş? Neden bölge kentlerinde hayata geçirildi? Hedefinde kimler var? Bu soruların cevabı, aslında özel savaşa karşı nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiğinin de cevabı oluyor.

Önce cana, sonra mala kasteden, talan eden, yok sayan, tecavüz eden bir olgu olarak toplumun karşısına çıkan, kendini “yok etme” üzerinden var eden savaşlar da çeşitli kategorilerle birbirinden ayrılmış durumda. Psikolojik, özel, asimetrik ve birinci paylaşım savaşı olarak mekanizmalarını işleten ulus devletler, karşısındaki güçlerin direnişiyle yer yer bu taktiklerde değişiklik gösterebiliyor. Adından da anlaşıldığı üzere “gizli yürütülen” ve “özel kılınan” bu savaş taktiği, asimilasyon ve yok etme projelerini doğrudan hayata geçirmeye yönelik, iktidarların 21’inci yüzyıldaki en gözde taktiği. Bazen kadın bedeni, bazen kültürel miraslar, bazen anadil, bazen de demokrafik yapı üzerinden toplumun içerisine giren ulus devletler, demokrasi ve özgürlükleri kendine kalkan yapıp, bu politikasını ilmek ilmek işliyor. Özel savaşın yürütüldüğü bölgelerde toplum, neyle nasıl yok edildiğini bilmezken, özel savaşı uygulayanlar ise bilinmez bir kılıkta toplumda yer ediniyor.

DÜNYA ÖRNEKLERİ

Türkiye’nin bölge kentlerinde yürüttüğü özel savaşın dünyada da sayısız örnekleri söz konusu. Tarihten bu yana sömürgeci ülkelerin halklara yönelik soykırım suçlarında, tecavüz bir “soykırım silahı” olarak kadınlara ve çocuklara karşı kullanıldı. En büyük sömürgeci güçler olan İngiltere, Fransa, İspanya, Rusya ve Osmanlı devletleri uzun yıllar halklar üzerinde tüm savaş politikalarını uyguladı ve bu politikalardan en çok etkilenen yine kadınlar oldu.

SOYKIRIM SİLAHI OLARAK TECAVÜZ

Afrika Kıtası’ndaki Ruanda da 1994 yılında Interahamwe milisleri, Hutu sivil nüfusu üyeleri, Ruanda ordusu ve Ruanda Başkanlık Muhafızları tarafından kadın ve çocuklara karşı ciddi suçlar işlendi. Cinsiyete dayalı gelişen şiddet olaylarında 100 gün içinde yarım milyon kadına ve çocuğa tecavüz edildi, kadınlar cinsel olarak sakatlandı ve öldürüldüler. Tutsilerin yok edilmesi için hayata geçirilen cinsel şiddet, siyasi ve askeri liderler tarafından ulusal ve yerel düzeyde hedeflerine ulaşmak için kullanıldı. Kadınlara karşı şiddeti kışkırtmak için hem basılı hem de radyo yoluyla yaygın bir propaganda kullanıldı. Tecavüz sonucu tahmini 2 bin ile 10 bin “savaş bebeği”nin doğduğu kayıtlara geçti.

Ruanda soykırımının ardından da kadını yok etme politikası sona ermedi. Doğu Zaire’de (şimdiki Demokratik Kongo Cumhuriyeti) Ruandalıların kaldığı mülteci kampında yüzlerce AIDS hastası hastanelerden serbest bırakıldı ve “tecavüz ekipleri” haline getirildi. Kadını enfekte etme amacı taşıyan bu planla “yavaş, amansız bir ölüme” neden olundu. Soykırıma uğramış kadının üçte ikisinde HIV pozitif çıktı ve kırsal alanlardaki enfeksiyon oranları soykırımdan sonra iki katından fazla arttı. Tutsi kadınları, üreme yeteneklerini yok etmek amacıyla hedef alındı. Cinsel sakatlanma bazen tecavüzden sonra meydana geldi. Araştırmalar, 12 yaşın üzerindeki neredeyse her kadın ve çocuğun tecavüz kurbanı olduğunu ortaya koydu. Tecavüz sistematikti ve katliamların failleri tarafından bir “silah” olarak kullanıldı.

BOSNA SAVAŞI

1992 de başlayan ve 3 yıl süren Bosna Hersek savaşında, uluslararası bağımsız kaynakların verilerine göre 50 bin Bosnalı kadın tecavüze uğradı. Bir ulusu yok etmek isteyen güçler, kadın ve çocuklara tecavüz ederek, tüm toplumu himayesi altına almaya çalıştı.

ASKERİ GENELEVLER VE FUHUŞ

Japon tarihçiler, Japon Kraliyet Ordusu’nun 2. Dünya Savaşı sırasında çoğunluğu Koreli, Taylandlı ve Filipinli 200 bin kadının fuhuşa zorladığını kaydetti. Japonya da, işgal ettiği topraklarda askerleri için “askeri genelevler” kurup, burada kadınları zorla çalıştırdığını kabul etti. Benzer bir şekilde Naziler, toplama kamplarının hemen yanında “evler” açarak, genç kadınları ve çocukları “istihdam” adı altında fuhuşa sürükledi, tecavüz etti. Hamile kalan çocuk ve kadınlar öldürüldü.

IRAK: KAYIP KADINLAR

Irak’ta yaşananlar ise daha yakın döneme ait bilgiler. Başta Ebu Garib Cezaevi olmak üzere cezaevlerinde bulunan kadın tutukluların dışarıdan doğum kontrol hapları istemeleri ile birlikte tecavüzün boyutu ortaya çıktı. Tecavüz kamplarına dönüştürülen cezaevlerinden bir şekilde çıkmayı başaran kadınlar ise kayıplara karıştı. Öte yandan Irak’ta kadına yönelik şiddet, sadece işgalcilerle sınırlı kalmadı. Bazı aileler, tecavüze uğrayan kadın ve çocukları katletti. Irak’ta hala kaç kadının kaçırıldığı, nerelere götürüldüğü, kaç kadının ne tür işkenceler gördüğü ise henüz netleşmiş değil.

KUZEY VE DOĞU SURİYE

Türkiye ve ona bağlı paramiliter yapıların 2018’de işgal ettiği Kuzey ve Doğu Suriye’nin Efrîn Kantonu’ndan kaçırılma, tecavüz ve katliam haberleri gelmeye devam ediyor. Yine en köklü ve eski bir savaş stratejisi olarak kadınlara dönük kaçırma, taciz ve tecavüz olayları rutin bir hal aldı. Demografik yapıyı değiştirmek amacıyla Efrîn halkı yerinden yurdundan edildi, boşaltılan yerlere ise Şam bölgesindeki yapılar ve aileleri yerleştirildi. Efrîn’nin tarihi ve kültürel dokusu tahrip edilerek, bir tür belleksizleştirme geliştirilmeye çalışıldı. Türkiye ve bağlı gruplar tarafından kontrol edilen Azaz’da da “çok eşlilik bürosu” açılması burada uygulanan özel savaş politikalarının çarpıcı örneklerinden biri oldu.

Peki Kürt coğrafyasında özel savaş taktikleri nasıl hayata geçirilmeye başlandı? Bu sorunun cevabını bulmak için bölgede yaşanan birkaç örneğe eğilmek yeterli olacaktır.

BÖLGEDE ÖZEL SAVAŞ VE KADIN

Türkiye’de, dünya örneklerine benzer örneklerin yanı sıra çok daha sistemli sürdürülen politikalar, tek dil, tek millet, tek bayrak, tek din söylemi üzerinden somutlaşarak, bir özel savaş aygıtına dönüştü.

AKP iktidarı başa geldiği yıllarda “özgürlük, adalet, eşitlik, kadın hakları, doğa, yoksulluk” gibi kavramları gündeme getirse de 19 yıllık iktidarı süresince dini siyaset aracı olarak kullandı. Kadına yönelik şiddet karşısında İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdı. Yeni yasalarla çocuk yaşta evliliklerin önünü açarak, istismara yargı zırhı getirdi. Kürt coğrafyasında kentleri, dağları, nehirleri yok etti. AKP, özel savaş politikasını “önce kadınları vurun” düşüncesi üzerinden hayata geçirdi. Bunu yaparken de tecavüz kültürünü yaymaya başladı. Kürt kadının bedeni üzerinden topluma mesaj verilmek istedi. “Özel savaş medyası” ile kadın ve gençleri düşürme politikaları yürütüldü. Ortaya bir “model” koyan özel savaş medyası, kadını bu modele benzeşmemesi durumunda dışlayan bir toplum yarattı. O toplumda yer edinmek isteyen kadın, özel savaş medyasının allayıp pulladığı “asker, uzman çavuş, polis” gibi rütbeli erkeklerin ağına düştü. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve benzer kurumlarda egemen kültüre özendirilen kadınların, bu kültürü evlerine ve toplumun her kesimine yayması sağlandı.

ÜNİFORMAYA SINIRSIZ YETKİ

Özel savaş politikalarının bir diğer yanı da bölgede görevlendirilmiş üniformalılara her türlü yetkinin sınırsız sağlanmış olması. Yalnızca son bir yılda bölge kentlerinde yaşanan ve failleri asker, polis ile korucuların olduğu taciz, tecavüz ve cinsel saldırıların bazıları şu şekilde:

  • Batman’ın Gercüş ilçesinde, 12 Aralık 2020’de 15 yaşındaki bir çocuğun aralarında asker, polis ve korucuların olduğu 27 kişi tarafından tecavüze uğradığı ortaya çıktı. Olaya ilişkin açıklama yapan emniyet, valilik ve cumhuriyet başsavcılığı, failleri yakalamak yerine “algı operasyonu” diyerek haberi yapan ve yayınlayanları hedef aldı.
  • Diyarbakır Merkez Kayapınar ilçesindeki TOKİ sosyal konutlarında ikamet eden Dilek Kaya, 22 Mart 2020’de Diyarbakır 8’inci Ana Jet Üst Komutanlığı’nda görevli Astsubay Y.Ç. tarafından katledildi. Y.Ç., çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
  • Batman’da, 7 Temmuz 2020’de İpek Er (18), uzman çavuş Musa Orhan tarafından tecavüze uğradıktan sonra intihara sürüklendi ve 34 günlük yaşam mücadelesinin ardından hayatını kaybetti. Kamuoyundaki tepkiler üzerine gözaltına alınıp tutuklandıktan kısa bir süre sonra serbest bırakılan Orhan hakkında “nitelikli cinsel saldırı” suçundan dava açıldı. Ancak yapılan bütün itirazlara rağmen Orhan tutuksuz yargılanmaya devam ediyor.
  • Şırnak’ta, 15 Temmuz 2020’de 13 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunan uzman çavuş Aslan A., tutuklu yargılandığı davanın ikinci duruşmasında tahliye edildi.
  • Van’da, 31 Temmuz 2020’de çocuk yurdunda kalan bir çocuk, Çocuk İzleme Merkezi’nde (ÇİM) verdiği ifadede Elazığ Kovancılar Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanlığı’nda görevli uzman çavuş Tufan A. tarafından tecavüze uğradığını anlattı. Savcılığın hazırladığı iddianamede, uzman çavuş Tufan A.’nın “sarkıntılı yapmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı” suçundan yargılanmasını istendi.
  • Hakkari’de, 26 Ocak 2021’de Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Çevik Kuvvet Şube’de görevli polis Enes T. emniyette çalışan sivil memur G.A.Ü.’ye tecavüz etti. G.A.Ü’nin şikayetlerine rağmen Enes T.’ yalnızca görevinden alındı.
  • Mardin’in Savur ilçesine bağlı bir mahallede, 18 Şubat 2021 tarihinde bir kadını taciz ettikleri gerekçesiyle korucu H.B. ile R.Ç. gözaltına alındı. Kadının şikayeti üzerine gözaltına alınan korucular, jandarmadaki ifadelerinin ardından savcılık talimatıyla serbest bırakıldı, taciz faili korucular tutuksuz yargılanıyor.
  • Mardin’in Derik ilçesinde, 25 Şubat 2021’de ilçede görevli trafik polisi Y.Y., 12 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulundu. Çocuğun yaşadıklarını anlatması üzerine fail polis, tutuklanarak cezaevine gönderildi.
  • Siirt’in Şirvan ilçesinde 14 Mart 2021’de zihinsel engelli M.E.’nin köy korucusunun tecavüzüne uğradığı ortaya çıktı. Kadının doğum yapmasıyla ortaya çıkan olayla ilgili başlatılan soruşturmada adı geçen korucunun ifadesi dahi alınmadı.
  • Van’da bir lisede eğitim gören bir kız öğrenci, komşusunun tanıştırdığı uzman çavuş Talip K. tarafından 17 Ekim tarihinde şiddet gördüğü ve cinsel saldırıya uğradığı ortaya çıktı. Çocuğun ifadesi üzerine Talip K., gözaltına alınarak tutuklandı. Çocuk ise devlet korumasına alındı.
  • Hakkari ve Şırnak’ta, 22 Ekim 2021’de kadınları şantaj yoluyla fuhuşa sürükleyen ve başını korucu ile askerlerin çektiği belirtilen fuhuş çetesi nedeniyle bir kadın katledildi, biri şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bir kadının ise intihara sürüklendiği iddia edildi. Kamuoyuna yansıyanlara rağmen hala herhangi bir işlem başlatılmış değil.

KADINLAR YARGILANIYOR

Yargı, faili belli olan olaylarda hiçbir işlem yapmamasına karşı kadın kırımına ve özel savaş politikasına karşı mücadele veren kadınları yargıladı, yıllara varan hapis cezalarına hükmetti. Yıllardır kadın çalışması yürüten Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan hakkında “örgüt yöneticisi” ve “örgüt üyesi” iddialarıyla yargılandığı davada 30 yıl hapis cezası verildi. Star Kadın Derneği’nin kurucularından Rojbin Bor’a son 16 ayda 28 soruşturma açıldı. Rosa Kadın Derneği de yine kuruluşundan bu yana iki defa basıldı. Dernek kurucusu Ayla Akat Ata başta olmak üzere derneğin Başkanı Adalet Kaya ve daha pek çok kadın aktiviste soruşturmalar açıldı. Yine özsavunmada bulunan sayısız kadın da yargı kıskacına alındı. Ülkede kadınlar ve çocuklar, erkek, devlet ve yargı üçlüsü nedeniyle ya katledildi, yada intihara sürüklendi.

Dicle Amed Kadın Platformu’ndan (DAKP) Eğitim Sen 2 Nolu Şube Kadın Sekreteri Songül Can, bölgede yürütülen özel savaş politikalarını değerlendirdi.

YOK ETME POLİTİKASI

Erkeklik ve iktidarı özdeş bir kavram olarak tanımlayan Can, iktidarın ve erkekliğin kol kola hareket ettiğini söyledi. Söz konusu politikanın Kürt kadınları üzerinde yoğun bir şekilde yürütüldüğünü vurgulayan Can, Kürt toplumunun özel savaş politikalarıyla yok edilmeye çalışıldığına dikkati çekti. Can, “İktidar tek bir cepheden değil, şuanda birçok cepheden saldırı halinde. Son süreçte yaşadığımız birçok veri bunu gösteriyor. Bir yok edilmeyle karşı karşıyayız. Sadece kadınlar açısından değil, cinsler üstü bir soykırım diyebiliriz. Kürdistan’daki tüm kadınlar da bundan nasibini alıyor” dedi.

AMAÇ KİMLİKSİZLEŞTİRME

1990’lı yıllardan bu yana Kürt kadını ve çocukları üzerinde özel savaş politikalarının daha fazla yaygınlaştığını kaydeden Can, “Bölgedeki tüm kadınlar olarak taciz, tecavüz başta olmak üzere şiddet sarmalı sadece devletle değil, devletin desteklediği bütün gruplar tarafından üzerimize geliyor. Baktığımızda özel savaş politikaları kadın başta olmak üzere çocuk ve gençlerin aynı zamanda farklı bütün etnik kökenli grupların da dahil olduğu bir durum. Özel savaşın aygıtları ise fuhuş, tecavüz, uyuşturucu, kültürel soykırım ve taciz. İçinde özellikle çete mensupları dediğimiz ama yer yer kolluk güçlerinin de yer aldığı suçlar yaşanıyor. Diyarbakır’da, özellikle uyuşturucunun çok hızlı bir şekilde yaygınlaştırılması, okul önlerinden başlayıp sınıf içlerine kadar girmesi, bugün gençlerin birçoğunun uyuşturucu madde bağımlılığı bir özel savaştır. Yine kadınların fuhuşa sürüklenmesi, kişiliksizleştirme, a-politik bir gençlik neslinin yetiştirilmesi amacını taşıyor” ifadelerini kullandı.

KADIN MÜCADELESİ HEDEFTE

Özel savaş politikalarıyla hedeflenenleri ise Can, şu şekilde sıraladı: “Öncelikle Kürdistan bölgesindeki Kürt kimliği açıkça yok edilmek isteniyor. Sonrasında kadın mücadelesini tamamıyla kırmak istiyorlar. Çünkü kadınlar, Kürt mücadelesinde lokomotif görevi gören mobilize bir güçtür ve bu mobilize güç sürekli olarak devlet ve iktidarla çatışma halinde. 90’lı yıllardan beri bu kadar fazla kadın siyasi tutsağın olması, kadın merkezlerinin kapatılması, kadınların görüşebileceği destek alabileceği hiçbir birimin kalmaması bunların sonucudur.”

KÜRT ÇOCUKLAR

Diğer yandan çocuklara yönelik cinsel istismar ve uyuşturucunun da arttığını kaydeden Can, “Yalnızca Diyarbakır’ın 6 ilçesinden taciz ve istismar haberleri aldık. ‘Bir halkı yok etmek istiyorsan onun geleceğini yok edeceksin ve çocuklarından başlayacaksın’ düşüncesiyle yaklaşıyorlar. Bu durum bütün il ve ilçelerde şuanda kendini gösteriyor. O kadar çok vaka var ki bu vakaları duydukça geceleri uyumamaya başladık. Bölgedeki öğretmenler bu kentlerin vicdanlarıdırlar. Çünkü o sınıftaki öğrenciler herhangi biri değil bizim çocuklarımız. Ama şuanda biz, yok edilme, kişiliksiz, ruhsuz, tamamıyla politik bilinçten uzak asimilasyonu dibine kadar yaşayan ve bununda maalesef farkında olmayan bir nesil ile karşı karşıya bırakılıyoruz” diye belirtti.

FAİLİ KORUMA ZIRHI

Özel savaş politikalarıyla birlikte cezasızlık politikalarının da 90’lı yıllardan bu yana devam ettiğini belirten Can, “Bu sistem ve anlayış devam ettikçe faili koruma zırhı da devam edecek. Çünkü failler yaptığı şeylerle cezalandırılmayacaklarını biliyor. Cezalandırılmanın olmadığı bir yerde maalesef kadınlar ve çocuklar, her türlü istismara açık olmaya devam edecek. Cezasızlık politikası bu suçların hızlı bir şekilde artmasına neden oluyor. 15 çocuğu taciz etmiş ama hala görev başında, panzeriyle ezmiş ama hiçbir ceza almamış. Bu nedenle bir diğeri de rahatlıkla bunları yapmaya devam edebiliyor. Bu yaşananlara karşı sessizlikle olaylar tüm topluma yansıyacak” dedi.

İKTİDARIN KORKUSU

Kadın mücadelesi yürüten aktivistlerin yargılanmasına da değinen Can, şöyle dedi: “Kendi sistemlerini, erk iktidarlarını meşrulaştırmak için bu politikaları izliyorlar. Şuan da söz geçiremedikleri tek alan kadın mücadelesinin yürütüldüğü alan. O yüzden başta bunu kırmaya çalışıyor. İktidar, kadın aktivistleri korkutma ve sindirmek için büyük cezalar veriyor. En son Ayşe Gökkan gibi yıllardır kadın mücadelesi yürüten bir kadın aktiviste 30 yıl hapis cezası verildi. Çünkü iktidar bizden korkuyor, korkmaya da devam etsin.”

MÜCADELENİN GETİRECEĞİ AYDINLIK

Tüm bu saldırılara karşı mücadeleden vazgeçmeyeceklerinin altını çizen Can, devamında da şunları söyledi: “Sokaklarda olmaya, çocuk ve kadınların yanında yer almaya, var olan davaları takip etmeye devam edeceğiz. Susmayacak susturulmayacağız. Bu karanlıktan beraber çıkacağız. Bu gerçekten çok önemli, biz eğer güçlü olursak ve tüm süreçleri birlikte işleyebilirsek tüm Türkiye ve bölge kadınlarıyla birlikte kazanacağız. Önümüzdeki süreçte özel savaş politikalarını teşhir eden yeni kampanyalar düzenleyeceğiz.” (MA)