1979 Temmuzun da tutuklanan ve 1980 darbesiyle birlikte Diyarbakır 5 nolu cezaevinde tutulan Abdullah Kanat 1980 darbesinin 40. Yılını Jiyan Habere değerlendirdi. 28.5 yılla Türkiye’nin en uzun süreli siyasi tutsaklıklarından Abdullah Kanat sözlerine Diyarbakır 5 nolu ceza evinde işkencelere karşı direnişte hayatını kaybedenleri saygıyla anarak başladı.
Darbe Toplumsal Uyanışların ve Direnişlerin Yükseldiği Bir Süreçte Gerçekleşti
1970 ‘in son süreci tüm dünyada özellikle de ülkemizde büyük çalkantıların o-ve toplumsal uyanışların olduğu bir süreç olarak değerlendirilebilir. Uluslararası anlamda Şah rejiminin Humeyni tarafından yıkılması, Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesi, Amerika’nın işgaline karşılık Vietnam direnişi ve Ortadoğu’da ki Filistin mücadelesinin yaşandığı bir dönemdi. Ülkemizde ise toplumsal muhalefetin büyük bir ivme kazandığı Solcuların, Kürtlerin ve demokratların örgütlendiği ve buna karşı faşist müdahalelerin gerçekleştiği bir dönemdi.
Darbenin ayak sesleri sıkıyönetim ilanlarıyla birlikte belirginleşti
1977’lere gelindiğinde yavaş yavaş darbe ortamının yaratılmak istendiği ortaya çıkıldı. Birçok ilde 1977’ den itibaren sıkıyönetim ilanları başladı. Özellikle sıkıyönetimle birlikte örgütler arası çatışmalar, faili meçhul cinayetler yer yer bombalamalara varan bir şiddet dönemi başlamıştı. İlk etapta bunun darbe için bir ortam hazırlama anlamında olduğunu öngörememiştik. Fakat 1980 yılına kadarki bu süreç darbenin aslında yol taşlarının döşenme süreci olduğunu anladık.
İşkenceler darbe öncesinde de başlamıştı,
1979 yılının 30 temmuzunda tutuklanarak Diyarbakır askeri cezaevine getirildi. Her ne kadar 80 darbesi kadar olmasa da belli kısıtlamalarla birlikte işkenceler yapılıyordu. Askeri ceza evinde Türkiye’de ki birçok örgüttün üyesi vardı. İşkencelere karşı ilk açlık grevimiz 1979 yılında gerçekleşti. Açlık grevine karşılık ceza evi sorumlularından bir Yarbay işkencelerin yapılmayacağını belirtse de işkenceler devam etti.
İlk etapta darbeye anlam verememiştik
Bundan 40 yıl öncesinde askeri darbenin gerçekleştiğini sabah arkadaşlardan öğrendim. İlk etapta darbeye anlam veremedik. Darbenin nasılı, nediri hakkında hiçbir bilgimiz yoktu. 1980 darbesinin ardından 10 Kasım’da askeri cezaevindeki tutukluları yapımı tamamlanan E tipi ceza evine götürüldük. Askeri cezaevinde çeşitli sınırlamalar ve tacizler olsa da darbenin asıl işkenceleri E tipinde yapılıyordu. E tipine ilk götürüldüğümüzde grup halinde dayaklar ve işkenceler yapıldı.
Esat Oktay ve bölüğü cehennemi yaşattı
28 Şubat’ta Esat Oktay’ın bölüğü geldi. Esat Oktay o tarihten itibaren cezaevinin hem iç güvenlik hem de dış güvenlik amiri oldu. Bu bölük özellikle Kıbrıs ta cinayetlerle tecavüzlerle ve insan hakları ihlalleriyle tanınıyordu. Yani birçok kirli işlerle anılıyorlardı. Bu süreçte insanlık tarihindeki en büyük işkencelerini yaşadık. Bu sürece kadar birçok ülkede -ki direnişçilerine karşı yapılan işkenceleri okuyorduk. Fakat bunların gerçek olsa da abartılmış şeyler olduğunu sanıyorduk. Bunların kat be katını yaşadığımızda haksızlık ettiğimizi anladık. Vahşice işkenceler, tutuklulara joplarla tecavüzler, dışkı yedirmeler, günlerce haftalarca aç susuz bırakmalar, saatlerce sopalarla dayaklar, yemeklere fare koymalar, bu sürecin bilinen birkaç işkencelerinden.
Mahkeme heyetlerinin önünde bile işkence yapılıyordu
İşkenceler sadece cezaevinde devam etmiyordu. Çok sınırlı olan görüşmeler sırasında ve mahkemeler önünde bile işkence görüyordu. Mahkeme heyetinin önünde bile dayak yememize rağmen askeri hakimler hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyordu. İşkencelerin cezaevinde olduğunu söylediğimizde o bizi ilgilendirmez cezaevinin bir sorunu cevabını alıyorduk.
İşkencelere karşı direniyorduk
Yapılan işkencelere karşı birçok defa açlık grevine, protestolara başvurduk. Her seferinde ya daha büyük bir şekilde işkencelere devam ediyorlardı. Bazı süreçlerde de artık işkence yapılmayacağını ve açlık grevinin sonlandırılmasını isteseler de işkenceler devam ediyordu. Mazlum doğan arkadaşın 1982’deki eylemi, 14 temmuzdaki Hayrilerin, Kemallerin şahadetleri ve Dörtlerin direniş eylemleri işkencelere karşı gerçekleştirildi. Özellikle 1983 yılının 5 ocağında çok büyük bir şekilde saldırı gerçekleşti. O süreçte Necmettin Büyükkaya ismindeki arkadaşımızı döverek vahşice öldürdüler.1983 yılında ise çok büyük bir açlık grevi direnişini örgütledik. Çok büyük bir katılımla gerçekleşen direniş 25.gününde cezaevi yönetiminin işkencelerin artık son bulacağına dair verdiği sözle sonlansa da işkenceler devam etti.
12 Eylül darbesinin asıl amacı tüm toplumu çökertmekti
12 Eylül darbesinin amacını belirtmek gerekir. İşkenceler sadece Diyarbakır zindanında yapılmıyordu. Dışarıda tüm halk üzerinde Türküyle, Kürdüyle, Arapıyla her kes üzerinde yapılıyordu. Toplumun bir daha hiçbir şekilde silkenemeyeceği bir şekilde her türlü saldırı gerçekleşiyordu. Halkın umutlarını, özgürlük tutkusunu ve iradesini zindandaki onurlu kişilerin şahsında çökertmek işkencelerin en büyük amacıydı. Darbeden sonra gençliğin hali ortada.
12 eylül darbesi Fetö nün önünü açtı
Fetö büyük bir proje olarak 1970’lerle birlikte Komünizme Karşı Mücadele derneğinin başına getirildi. Arkasında şüphesiz Amerikanın olduğu darbe ve Fetö projesi emperyalistlerin uzun soluklu bir planıydı. Darbe sonrası görüldüğü üzere Fetö ve Abd’nin Türkiye’de büyük bir şekilde yayılması bilinen bir gerçek.
Her türlü darbeye karşı olmak gerekir
Darbenin Sağı, Solu, demokratı olmaz. Tüm darbeler faşizmin eseridir. Darbeler Halkların hiçbir zaman yararına olmaz Darbenin getirebileceği ne özgürlük nede demokrasi vardır. Hiç kimsenin darbelerden medet ummaması gerekir. İlkesel olarak tüm darbelere karşı olmak büyük bir sorumluluktur. Özellikle Fetö hiçbir zaman Kürtlere dost olmamıştır. Kürt halkına daha dün beddua eden kişi hiçbir şekilde Kürt halkına yarar sağlamaz. Abd işbirlikçisi Fetö eğer darbe yapabilseydi büyük bir yıkım yapacaktı. O gece ben de Kızılaydaydım. Ankara Halkı hiçbir çağrı olmaksızın tankların üzerine çıktı. Özellikle 15 Temmuz da işbirlikçi Fetö darbesine karşı halkın tanklara toplara karşı direnişi takdir edilmeli ve sahip çıkılmalıdır.
Tekrardan tüm Zindan Direnişçilerinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
-Veysi Atmeca