Medya ve siyasetçilerin dilinin mültecilere yönelik toplumsal linçi tetiklediğini belirten Konak Kent Konseyi Mülteci Meclisi Başkanı Mete Hüsünbeyi, bunun toplumsal kutuplaşmaya neden olduğunu aktardı. 

Türkiye’nin de içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi kriz ırkçılığı yükseltiyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de tüm bu krizlerin sorumlusu mülteciler olarak görülüyor. Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’ın ırkçı söylemlerinin yanı sıra ana muhalefet liderinin “Suriyelileri geri göndereceğiz” söylemleri toplumda büyük bir karşılık buluyor. Öte yandan iktidarın da “kardeşlik” söylemi ardında mültecilere “ucuz iş gücü” gözüyle baktığı kimi açıklamalarıyla ortaya çıkıyor.

Siyasilerin söylemlerinin yanına sanal medya hesapları ve bazı basın yayın organlarının haberleri de mülteci nefretini daha da körüklüyor. Uzun zamandır Pakistanlı ve Afganistanlı mülteciler üzerine yoğunlaşan söylemler, tüm mültecilere yöneldi. Toplumsal yaşama etki edeceği söylenen mülteciler toplumun her alanından dışlanmaya çalışılıyor. Son olarak Ankara’da Somalililerin cafesini basan polis “insanlar sizden rahatsız oluyor” diyerek şehrin dışında ki yerlere gitmelerini söyledi.

Konak Kent Konseyi Mülteci Meclisi Başkanı Mete Hüsünbeyi, yayın organları ve siyasilerin mülteciler konusundaki söylemlerini ve sonuçlarını değerlendirdi.

TEHLİKELİ SÖYLEMLER

Her şeyden önce mülteciliğin bir lütuf değil hak olduğunu belirten Hüsünbeyi, “Bu hakkı teslim etmek gerekiyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 14’üncü maddesinde zulüm içinde olan herkesin bir başka ülkeye yerleşme hakkı olduğu söyleniyor. Yine Cenevre Sözleşmesi’nde mülteci zulüm nedeniyle bir başka ülkenin sınırsızlığından yararlanan kişidir ifadesi de var. Yani mültecilik temel insan haklarından biridir. Medyanın bu söylemlerini üzüntüyle karşılıyorum. Öncelikle bir medya etiği olmalı ve doğru haberi ilke edinmeliler. Tüm söylemler abartılı ve yanlış algılar yaratacak haberler üzerinden gidiyor. Örneğin sayılar son derece abartılıyor. Bu haberlerde toplumsal yapıda endişe, korku yaratıyor. İnsanlara yaşam düzenlerinin değişeceği düşüncesi soyut olarak veriliyor. Bu anlamıyla medyanın ve bazı siyasilerin yaklaşımlarını son derece tehlikeli buluyoruz” dedi.

SALDIRILAR NEYİ HEDEFLİYOR?

Bu söylemlerin neye yol açacağını hem dünyada hem Türkiye’de gördüklerini aktaran Hüsünbeyi, Almanya’da Nazilerin, Türkiye’de de ırkçı grupların mültecilere yönelik linçlerinin yaşandığını kaydetti. Bu linç olaylarının artmasından endişe duyduklarını dile getiren Hüsünbeyi, “Güzelbahçe ilçesinde 3 Suriyeli genç yanarak öldü. Sonra bunu bir kişinin özellikle yaktığını ve nedeninin onlara karşı duyduğu öfke olduğunu öğrendik. Keza geçtiğimiz sene Torbalı ilçesinde yerel bir gazetede ‘2 yaşındaki Türk kızına 11 Suriyeli tecavüz etti’ diye bir haber çıkmıştı. Ama işin doğrusu Suriyeli bir çocuğun kovada boğularak ölmesiydi. Ama bu yalan haber ilçede etkili oldu. Bu toplumsal kutuplaşmaya ve insanlarda kötücüllüğü arttıran tehlikeli bir girişim” diye belirtti.

UCUZ İŞ GÜCÜ

“Her insan onurlu yaşam hakkına sahiptir ve hangi ülkeden olursa olsun gururludur” diyen Hüsünbeyi, toplumda oluşan bu tedirginliğin iş yaşamlarını da etkilediğini belirtti. Kendisini arayan bir fabrika sahibinin önce mültecilere iş vermek istediğini ardından vazgeçtiğini aktaran Hüsünbeyi, şöyle devam etti: “Bu söylemler böyle sıkıntılara da yol açıyor. Yine dönen söylemlerden birisi de mültecilerin ekonomimizi olumsuz etkilediği yönünde. Elbette ki ucuz emek olarak çalıştırılıyorlar. Ama ülkemizde bir yabancının çalışabilmesi için o iş yerinde 5 kişinin çalışıyor olması gerekirken geçici koruma altındaki Suriyeliler söz konusu olduğu zaman 10 kişinin çalıştığı yerde bir Suriyeli çalışabiliyor. Bu da kaçak çalışmaya yöneltiyor. Özellikle tarım iş kolunda Suriyeli mülteciler hayvancılık kısmında da Afganistanlı mülteciler daha çok çalıştırılıyor. Geçtiğimiz aylarda Koyun, Keçi Kırpıcıları Birliği Başkanı 50 bin Afganistanlı çobana ihtiyaç olduğunu açıkladı. Bunlar öncelikle insan, sayı, rakam değil. Onların insan olduğu ve hak sahibi olduğu realitesinden hareket etmek gerekiyor.”

AFGAN MÜLTECİ ALGISI

Afganistan’dan gelen mültecilerin ikamet için randevu bile alamadıklarını sözlerine ekleyen Hüsünbeyi, Afganistan’daki durumun sıkıntılı olmasına rağmen Geri Gönderme Merkez’lerinde alıkonulup sınır dışı edildiklerini kaydetti. Afganistan’dan Türkiye’ye gelen gençler üzerinden algı yaratıldığını söyleyen Hüsünbeyi, “Buraya gelirken engebeli ve zor yollardan geçiyorlar. Bunun içinde genç olmak gerekiyor. Kadınlar ve çocukları getirebilmek daha masraflı. Taliban öncesi her iki tarafta gençlere ‘ya savaşın ya da ekonomik olarak katkıda bulunun’ diyordu. Ülkenin ekonomik durumu sıkıntılı ve üretimde olmadığı için gençler de buraya geliyor. Burada gelir elde edip ailelerine göndermek istiyor. Onlara karşı söylenen şeyler tamamen bir algı olayı” diye belirtti.

DÜNYA BARIŞI

Mülteci sorunun çözümünde Ortadoğu ve dünyada barışın sağlanmasını yattığın vurgulayan Hüsünbeyi, her şeyden önce Suriye’de barışı savunmak ve bunun gereklerini yerine getirmek gerektiğinin altını çizdi. Suriye’nin tüm toplumsal kesimlerini kapsayacak bir barış olması gerektiğini de söyleyen Hüsünbeyi, “Bu durumda da elbette ki isteyenler gidebilir. Gidenler teşvikte edilebilir. Ama burada uzun süredir bulunan bu insanlara ‘misafir’ demek hala geçici gibi yaklaşmak çok anlamlı değil. Her şeyini ülkelerinde bırakmış ve yeni bir ülkede ayakta kalmaya çalışıyorlar. Çocuklarıyla yeni bir gelecek kurmak için uğraşıyor ve bir yere kadar da gelmişler. Bu süreç yok sayılamaz. Mülteciler için karşılıklı entegrasyon çalışması gerekiyor. Tüm demokrat kesimlerin mülteci düşmanlığının karşısında olması ve mültecilerle dayanışma içinde olarak toplumsal yapıları hazırlaması gerekiyor” diye konuştu.

MA / Tolga Güney