Mezopotamya Ajannsı muhabirleri Sadık Topaloğlu ve Sadiye Eser, dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının cezaevlerine sirayet etmesi halinde katliam olacağını söyledi.


Açık tanık ifadeleri gerekçe gösterilerek gözaltına alınan ve “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanan Mezopotamya Ajansı muhabirleri Sadiye Eser ve Sadık Topaloğlu, dört buçuk ay cezaevinde kaldıktan sonra çıkarıldıkları ilk duruşmada adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Gözaltına alınmalarından tutuklanma sürecine kadar hukuksuzluklarla karşılaştıklarını söyleyen muhabirler, Türkiye’de açık-gizli tanık ifadeleri ve düzmece delillerle binlerce kişinin bugün cezaevlerinde olduğunu belirtti.  

TUTUKLANMA HUKUKSUZ

Sadık Topaloğlu, haklarında hazırlanan iddianamenin Türkiye’deki mevcut durumu gözler önüne serdiğini söyledi. İddianamenin gayri hukuki ve hiçbir delil niteliği taşımayacak suçlamalarla dolu olduğunu ifade eden Topaloğlu, “İddianamede, gözaltına alındığımız sırada sanki özel bir operasyon yapılarak yakalanmışız gibi algı oluşturulmaya çalışıldı. Ancak akşam ajanstan çıkıp yemek yiyeceğimiz sırada yanlarımıza gelip hakkımızda yakalama kararı olduğu gerekçesiyle gözaltına aldılar. Ama yabancı olduğumuz bir durum da değil. Maalesef Türkiye’de bu tür durumlarla sık sık karşı karşıya kalıyoruz. Savcı huzuruna bile çıkarılmadan tutuklamaya sevk edildik. Mahkemeye çıktığımızda sanki kararı önceden belirlenmiş ve sadece yüzümüze okunması kalmıştı. O da okundu ve tutulandık” dedi. 

‘ÇIPLAK ARAMA’ DAYATMASI

Tutuklandıktan sonra ilk olarak Metris Cezaevi’ne götürüldüğünü, burada çıplak arama dayatmasıyla karşılaştığını belirten Topaloğlu, Metris Cezaevi’nde geçici koğuşa götürüldüğünü, buranın pislik içinde olduğunu, yatakların bitlendiğini ve bu duruma itiraz ettiğinde kendisini çok daha kötü bir koğuşa götürdüklerini ifade etti. Metris’te kısa bir süre kaldıktan sonra Silivri 5 Nolu Cezaevi’ne sevk edildiğini kaydeden Topaloğlu, Silivri Cezaevi girişinde gardiyan ve görevlilerin tutumlarının Metris’e göre biraz daha iyi olduğunu, ancak burada da sorunlar olduğunu kaydetti. 

MEDYADA SAVAŞ TAMTAMLARI

Türkiye’deki medyanın durumuna değinen Topaloğlu, şöyle devam etti: “ABD’nin Vietnam’ı işgal ettiğinde medyanın rolünü çok net görebiliyoruz. Türkiye medyasının içinde bulunduğu durum, tam da buna işaret ediyor. Savaş tamtamları çalan bir medyayla karşı karşıyayız ve tamamen iktidarın yönettiği bir medyadan söz ediyoruz. Dolayısıyla cezaevi gibi bir yerde ana akım medya dışındaki muhalif medyadan tamamen izolesiniz. Hiçbir gerekçe gösterilmeden Yeni Yaşam Gazetesi içeri sokulmuyor. Muhalif basından kopuksunuz, ana akım üzerinden tek bir medya bombardımanıyla karşı karşıyasınız. Satır araları dediğimiz ana akım medyanın bir önceki günle bugün yayınlanan haberlerindeki çelişkileri yan yana getirerek, oradan bir okuma yapabiliyorsunuz. Bunun da ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır. Muhalif medyanın cezaevlerinde bulunması tamamen yasaklandı. Bu yasak hukuki değil, keyfidir. Yeni Yaşam Gazetesini istediğimizde önce ‘Bayide yok’, ardından ‘Toplatma kararı var’ deniliyor. Ancak toplatma kararını istediğimizde bunu vermeyeceklerini söylüyorlar.”

HAK İHLALLERİ ÇOK YOĞUN

Cezaevinde hak ihlallerinin çok yoğun bir şekilde devam ettiğini söyleyen Sadık Topaloğlu, bu hak ihlallerinin başında tutuklu ve hükümlülerin sağlığının geldiğini söyledi. Cezaevindeki bir insanın sağlığından devletin sorumlu olduğunu dile getiren Topaloğlu, “10 bin tutuklunun bulunduğu bir cezaevinde tek bir revir ve kampüs hastanesi var. Hastane de tam teşekküllü bir hastane değil. Hastanede tek bir doktor var, 10 bin tutukluya bakmak zorunda. Dolayısıyla bu çok mümkün olmuyor. Cezaevi idaresi, tutuklulara ‘Eğer ki siz dilekçe verip ve revire çıkmışsanız üç hafta boyunca revire çıkamazsın. Dilekçe versen bile seni revire çıkarmayız’ deniliyor. ‘Neden çıkarmıyorsun’ diye sorduğumuz ’10 bin tutuklu var, hangi biriyle uğraşalım’ şeklinde cevapla karşılaşıyoruz” dedi. 

HASTA TUTUKLULAR ÖLÜME TERK EDİLİYOR

Hasta tutukluların durumuna dikkati çeken Topaloğlu, hasta tutukluların hiçbir şekilde tedavilerinin yapılmadığını vurguladı. Akciğer kanseri, felç ve yürüyemeyen tutukluların olduğunu kaydeden Topaloğlu, hasta tutukluların ölüme terk edildiğini aktardı. Cezaevinin hasta tutuklular için tabut halini aldığını kaydeden Topaloğlu, koronavirüs salgınının giderek yayıldığı bir dönemde hasta tutuklular için bu durumun toplu katliam anlamına geldiğine söyledi.

TUTUKLULARIN CAN GÜVENLİĞİ YOK

Silivri Cezaevi’nin bir şehir olduğunu, bu şehirde 10 bin insanın yaşadığını ve her birinin 30-40 kişilik gruplar halinde 120 metrekarelik bir alanda yaşadığını belirten Sadık Topaloğlu, salgının yayılmasından sonra 10 günde bir odaların dezenfekte edildiğini ancak onun dışında alınan bir önlemin olmadığını ifade etti. Cezaevine sürekli gardiyanların giriş-çıkış yaptığını, sabah-akşam koğuşların arandığını ve sürekli kalabalık şekilde gardiyanların koğuşlara girip çıkış yaptığını aktaran Topaloğlu, “Tutuklular kendilerince önlemlerini alıyor. Gardiyanın uzattığı kalemi bile almıyorduk. Ama her gün açık cezaevinden yemekler geliyor. Kantine sürekli bir şeyler girip çıkıyor. Bunların önünü nasıl alıyorlar? Şu anda olası bir vakadan söz edilmiyor ancak olası bir vakada tüm tutukluların bu salgına yakalanması yüksek bir ihtimal ve bu da toplu bir katliam anlamına gelir. Düşünün 20 kişi virüse yakalandı, bu insanları nerede karantinaya alacaksınız? Dolayısıyla cezaevinde bulunan bütün tutukluların can güvenliği yok” diye konuştu.

‘TEDBİR DEĞİL TECRİT VAR’

Cezaevinde tedbir adı altında yapılan uygulamalarda tutuklunun hasta olmasının bile yasak olduğunu dile getiren Topaloğlu, “Salgından kaynaklı cezaevinde ortak alanlar, sosyal aktiviteler, kargo-posta alınmaları ve görüşler tamamen yasaklandı. Haftada 2 gün telefon hakkı var ama bunun da yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Kısacası cezaevinden tedbir değil, tecrit var. Son dönemde yargı paketi konuşuluyor ancak siyasi tutuklular bu paketin dışında bırakılıyor. Bu çifte standartlıktır. Devlet nasıl adli tutuklunun can güvenliğinden sorumlu ise aynı şekilde siyasi tutukluların da can güvenliğinden sorumludur” dedi. 

HAKİKATİ YAZMAYA DEVAM 

Tutuklu gazetecilerin durumuna da değinen Sadık Topaloğlu, “Cezaevi duvarlarının ardında halen çok sayıda gazeteci var. Fikir ve düşünce özgürlüğünden ötürü tutuklu binlerce insan var. Bugün bizi serbest bıraktılar ancak yakın zamanda sadece haber yaptıkları için Mehmet Ferhat Çelik ve Aydın Keser arkadaşlarımız tutuklandı. Umarım tüm gazeteci arkadaşlarımız bir an önce serbest bırakılır.  Kelemimiz her zaman hakikatten ve hakikati yazmaktan yanadır. Biz bu hakikati yazmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu. 

‘İDDİANAME DÜZMECE’ 

Sadiye Eser de, iddianamenin gerçek dışı düzmece bir iddianame olduğunun altını çizdi. Bunun için hakim, savcı ya da avukat olmaya gerek olmadığını belirten Eser, üzerlerine ifade veren şahısların başta kendilerini tanıdığını, ancak iddianamenin devamında tanımadıklarını, kendileriyle ilgili söylediği şeylerin duyuma dayalı olduğunu söylediklerini belirtti. İfade veren şahsın, kendisi için “İstanbul’da yaşadığını, gözlük ve hızma taktığını ve gazetecilik yaptığını” söylediğini vurgulayan Eser, gazeteci olduğunu, kamuoyunun gözleri önünde olduğunu ve bunları bilmek için kahin olmaya gerek olmadığını, basit bir araştırma yapıldığında nerede ve ne iş yaptığının rahatlıkla bilineceğini ifade etti.

‘BU SESİ KISMAK İSTİYORLAR’

Tutuklanmalarına sebep olan en büyük nedenlerden birinin yaptıkları haberler olduğunu söyleyen Eser, “Biz bir şekilde onları rahatsız ediyoruz. Gerçekleri yansıtıyoruz. Bunu yaptığımız için de sistem rahatsız oluyor. Bundan rahatsız oldukları için sudan sebeplerle bizi tutuklayıp, çalışmalarımızdan uzak tutmaya çalışıyorlar. Sadece ben ya da Sadık değil, özgür basın kurumlarında çalışan bütün arkadaşlarımız, yaptığı haberlerden kaynaklı soruşturma, gözaltı ve tutuklama yaşadı. Biz Cumartesi Annelerinin, şiddet gören kadının, hak ihlaline uğrayan sıradan bir yurttaşın sesini yansıtıyoruz. Onlar bu sesi kısmak istiyorlar” şeklinde konuştu. 

ÖZGÜR BASININ VARLIĞI 

“Cezaevinde alternatif basın, muhalif ve özgür basından tamamen izole ediliyorsun” diyen Eser, şöyle devam etti: “Yeni Yaşam Gazetesi ve diğer muhalif yayın organları hiçbir şekilde içeri alınmıyor. Tutukluların müzik dinlemek için cezaevi kantininden aldığı radyolara el konuluyor. Sadece ana akım medya üzerinden haberleri takip etmeye çalışıyorsun, bu da çok yetersiz kalıyor. Bu durum, Kürt ve muhalif basının varlığının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.”

‘YAZDIĞIM İHLALLERE MARUZ KALDIM’

Dışarıda cezaevlerindeki hak ihlallerine dair çok sayıda haber yaptığını hatırlatan Sadiye Eser, “İçeri girdiğimde yazdığım hak ihlallerine doğrudan maruz kaldım. Dışarıdayken yazıp çizdiğim hak ihlallerinin tümünü yaşadım, gördüm. Cezaevinde birçok hasta tutuklu var ve durumları çok kötü. Hastaneye götürülmüyorlar. Bazı tutuklular kan tükürüyordu, gardiyanları çağırıp durumun aciliyetini anlattığımızda ‘O kadarcık kandan kimseyi acile götüremeyiz, bir leğen dolusu kan tükürse asıl acil durum o olur’ deyip revire çıkarmıyorlardı. Bazı arkadaşların gözleriyle ilgili sağlık sorunları vardı, onları da revire çıkarmıyorlardı. Salgının bu kadar tehlikeli olduğu bir dönemde başta hastalar olmak üzere tüm tutuklular serbest bırakılmalıdır” şeklinde konuştu. 

‘HİÇBİR ÖNLEM YOK’

Koronavirüs (Covid-19) salgınının en çabuk bulaşacağı ve en kritik olan yerlerin başında cezaevlerin geldiğini ifade eden Eser, cezaevinde hiçbir önlemin alınmadığını kaydetti. Koğuşlara temizlik malzemelerinin çok sınırlı verildiğini söyleyen Eser, talep etmelerine rağmen kolonya, maske, eldiven gibi koruyucu araç ve gereçlerin verilmediğini aktardı. Koğuşların dezenfekte edilmediğini kaydeden Eser, her koğuşta 30’un üzerinde tutuklunun kaldığını ifade etti. Kronik hastalığı olan tutukluların durumunun çok daha kritik olduğunu belirten Eser, cezaevinde bulunan kadın tutukluların kendilerine göre önlem almaya çalıştığını söyledi. Eser, sürekli koğuşları temizlediklerini ve sıklıkla ellerini yıkadıklarını belirtti. Adalet Bakanlığının yaptığı tek şeyin sosyal aktiviteleri, kapalı-açık görüşleri, kargoları ve ortak alanları yasaklamak olduğunu dile getiren Eser, önlem adı altında tecrit uygulandığını kaydetti.

GERÇEKLERİ YAZMAYA DEVAM

Cezaevinde halen onlarca gazetecinin olduğunu ifade eden Sadiye Eser, “Tutuklu arkadaşlarımız yazmaktan vazgeçmiyor. İçerde yaşanan hak ihlallerini yazmaya devam ediyorlar. Morallerini yüksek tutsunlar, nerede olursak olalım haberlerimizi yazarız. Önemli olan gerçekleri halka ulaştırabilmektir. Bir an önce onları aramızda görmek istiyoruz. En son Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in de aralarında bulunduğu bir grup gazeteci arkadaşımız tutuklandı. Tüm tutuklu gazeteciler bir an önce serbest bırakılmalıdır. Cezaevine ilk girdiğimde, ‘İçeride de olsam dışarıda da olsam yazmaya devam edeceğim’ demiştim. Nerde olursam olayım bu benim gerçekliğim, yarın tekrar gözaltına alınıp tutuklanabilirim, ama gerçekleri yazmaya devam edeceğim. Bizler kalemi devraldığımız Musa Anter’den güç alarak, onun küçük generalleri olarak yazmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.  (MA / Erdoğan Alayumat)