“Kızımın bir damla gözyaşı için dünyayı yakacağım.” Diyerek başladı Sedat Peker… Yoğun bir ilgi alakayla da ilerliyor… Toplumun bu kadar yoğun ilgi göstermesi elbette inceleme gerektiriyor…
Potansiyel olarak çok güçlü bir zeka, toplumun dil ve uslubu konusunda oldukça anlaşılır, net, entellektüel bilgi donanım açısından şaşırtıcı, söyledikleri ayrıca araştırılır ama kendisi reel yani tamamen gerçek ve bence bu kadar izlenmesinin temel sebebi; sokaktan gelmesi, sokağın insanı olması, sokağın sesinden olmasıdır…
Ben ise inananlardanım, inanırım…
İnanarak başlayan düşünce gücünün, sorgulayarak başlayan düşünce gücünden çok daha hızlı ve esnek, çok daha çözümleyici ve anlaşılır olduğunu düşünüyorum… İnanmak demek kapılmak, kanmak, teslim olmak değildir…
İnanmak lazım, dünyada hiçbir yalan inanmamaktan daha tehlikeli değildir… İnanmak lazım, inanmadığın karşıtların, inanmadığın kendini yaratır… İnanmak lazım ki, inanç da kendinde bir yapı olsun ve güçlü gelişsin, hakikate varmak da bir inanmışlık eylemselliği değil mi?
İnanmazsan duymazsın hakikatin sesini, hakikat bu, kimden nasıl gelir bilemezsin, duymak için zihni-kalbi olarak açık olmak, inanmak lazım…
Firavun düzeninde bile firavun, peygamber Musa’ya “gerçekten doğru söyleyenlerden isen söylediklerini ispatla.” (Araf 107) der… Tüm düzenlerin insana, söylediklerini kanıtlaması kadar hak vermesi çoktan yitirilmiş ise de, bu asgari bir adaletin gereğidir…
Bahsi geçen süre 3000 yıldan fazla bir süreye denk gelir… İnsanlık o gün bugün ne gelişmiş, ne gelişmiş… Firavun bile karşıtına, düşmanına, dedin, dedin de, doğru diyen isen ispat et dermiş ve ispat gücüne göre de yaklaşım gösterirmiş ki, göstermese zamanına göre Musa peygamberi yok etmesi ya da katletmesi, çok da kendisi için zor bir durum değildir…
Dünyayı zavallı bir kulcağızın yakamayacağını hepimiz biliriz… Bahsi geçen de zaten dünyayı yakmak değil, kendi dünyasını yakmak, içinde olduğu ve kendine dönen düzeneği -dünyayı- yakmasıdır…
Yakmadı mı? Yaktı, yakıyor…
En az firavun kadar adil olmak gerek diye düşünüyorum, kendimle… Sen söyledin ve söylediğini yapanlardansın…
Dedik konuşacağız, hakikatiyle konuşacağız… Bu yazı da toplumu konuşacağız, sonra, Mafyayı, Siyaseti, Devleti de konuşacağız. Devlet de o anlattığın değil, o senin bildiğin değil… Onu da konuşacağız.
“Temiz toplum yoktur, insan kirlidir.”
Kişi sosyolojisiyle bilme kazanır ve yaşam yürütür-üretir… Kişiyi ele almak ve çözümlemek -anlamak- toplumsallığıyla olur… Toplumsallığı da kişinin aynı zamanda imgelem olarak kullanılan dünyasıdır… Yani evet kişi, kendi gibi bilir, anlar dünyayı ve öyle de okur, öyle de yaşar.
Temiz toplum yoktur, doğru, çünkü toplumun böyle bir sorunu da yoktur… Toplum temiz-kirli diye kendini tanımlamaz… Güzel-çirkin diye de kendini tanımlamaz… Tanımı yapan toplumsal insandır… İnsanın da toplumu tanımlaması izafidir, tanımlama kişinin düşünsel ve kavramsal gücüyle alakalıdır…
Toplum güncelde yansıtıldığı gibi, öğretildiği gibi, sadece bir insan yoğunlaşması değildir… Bu daha çok içeriği, hakikati perdeleyen, çok sakat bir tanımdır…
Nasıl ki ağaçlar yan yana dizilince orman olmaz, yan yana dizilen, yaşayan insanlardan da toplam olur ama toplum olmaz… Orman bitki ve hayvan örtüsü olan, iklimi havası bir bütün ekolojisiyle ağaçtan farklı bir doğadır… Anlatılmaya çalışılsa, belki denizler okyanus, ağaçlar kalem olsa, yazmaya yetmeyecek kadar yoğunlaşmış bir doğadır… Ağaçları yan yana dizmen senin ormanın olabilir belki ama doğanın ormanı olmaz…
Orman örneğinden hareketle, toplum ormandan da çok daha kompleks bir yapıdır…
Doğanın zamanla nitelik olarak sıçrama kazanması, yoğunlaşıp, estetik kazanmasıdır toplum… Doğa barındırdığı zekayı, çok daha hızlı ve esnek bir yapıya kavuşturduğu gibi, bu hız ve esneklikle kendine, evrene müdahale etme gücünü de (irade) kazanır… Doğa kendini doğurur, doğurur ve bu yetkinliğe toplumsallaşmayla ulaşır… Doğa kendini izlemek için, ifadeye kavuşturmak için toplumsallaşır-insanlaşır… Bundan kaynaklıdır toplum 2.doğa olarak da bilim dünyasında ele alınır…
1 e 1 eklersin 2 eder ama 2 her zaman iki tane bir değildir, 2 de başka bir yapı olur… Yani, toplumsallaşma ve süresi de, sadece doğa değildir, farklı bir niteliği de, oluş’arak kazanmıştır…
İnsan toplumsal bir varlıktır… Toplum yaratıcıdır… Bir insanın oluşması ve yaşaması (büyümesi) için toplumsallık şarttır… Ana (biyolojik) birinci ana ise, toplum ikinci ana, doğa üçüncü ana denilebilir… Anasız varlık olamaz, tabi ki ananın doğurma ve büyütme esasları vardır. Ananın esasları olduğu gibi, toplumunda ilkeleri (ahlakı) ve güncel eylemselliği (irade-politikası) vardır… Bu esaslar-ilkeler hiçbir mekan-zaman koşulunda değişmez…
Toplum bazen bir insan olur ve dile gelir, insanda aktifleşen toplumsallığın hakikati olur ama bazen de milyon insan bileşkesi toplum olmaz.
Toplumsal gelişme-nitelik daha çok kaos anlarındaki duruş ve yaratış gücüyle açığa çıkar… Kaosun yaşanma anlarında elbette kaosu güçlü karşılayan ve kaosa rağmen ahlaki ve politik ilkelerle düzen yaratabilen tarihsel örnekler ilham ve güç kaynağı olur…
Peker şahsında çokça ifadeye kavuşturulan sol figürlerin esası da buradan gelmektedir… Ya da islami literatürle Hz.Ali’ye vurgular da bu gerçeklikten gelir… Kaos-bunalım anları hakikate daha yakın anlar olarak ifade kazanır… Kaostan kurtulmak, yaratmak zorunda kalmak aynı sırada muazzam bir düşünce hız ve esnekliği, bilinç berraklaşması, gelinen sonucun bütünsel sorgulamaları ve bu güçle, güçlü kurgu enerjisi oluşturur… Bu anlar aynı sırada insandaki yoğun enerjinin toplum tarafından da fark edildiği ve bu fark edişin muazzam sempatiye dönüştüğü anlardır. Hesaplaşma gücünün ve yaratımın, yüksek bir toplumsallık yarattığı da gerçekliğidir…
An gelir toplum bir kişi olur, bir kişi de dile eyleme bürünür. İşte o an toplum bir kişide yeniden yapılanır ve düzenini oluşturur… Peker’in şahsında ifade bulan Türkiye toplumsallığının içine düştüğü bunalımıdır… Şahsında bulunacak çözüm ne kadar Türkiye’nin çözümü olur o muammadır…
Toplum da, insanı da kirli değildir, kirli – temiz insanda içseldir, bütünseldir. Mesele neyi hayata kattığındır…
Sen devletin tüm imkanları ve onlarca korumasıyla miting yaparken, kan banyosu yapılacağını söylerken, çirkin… Evin basılıp, eşin üzülüp, çocukların ağlayınca, sürgünde, namus adına kızlarının hakkını arayıp gerçekleri itiraf ederken, güzelsin…
Bu güzelliği ne kadar yürüteceğin, açığa çıkan enerjiyi pazarlık konusu yapıp kendine mi kullanacağın, yoksa gerçekten kızlarının yaşayabileceği bir toplum için mi devam edeceğin senin deyiminle; içtiğin sütün ile alakalıdır…
Her ananın sütü ak ve helaldir, kişinin bunu ne kadar anladığı ve hakkını verdiği ise kendi seçimidir…
Bizlere gelecek olursak, bizler… Sen başlattın, Seyid Rıza’yı okumuşsun, torunlarını da tanı;
Seyid Rıza’nın torunları, Seyid Rıza’nın son anında bıraktığı miras niteliğindeki cümleleriyle, derslerine çok iyi çalışmıştır ve artık uyanmışlardır… Uyanış başta kadın olmakla beraber erkeğini bulmuş, bedenleşmiş ve kocaman bir toplum olmuştur… Kim ne zaman insanlığa, kim ne zaman kendi çıkarına çalışıyor anlıyorlar…
İnandırdılar Seyid Rıza’yı bir dostu üzerinden kandırıp, idam ettiler. Unuttular ama Seyid Rıza inanan, devlet yetkilisi vali ve arkadaşları kandıranlardı… Pir’in inancı ardıllarını, idama götürenlerin kandırmaları da ardıllarını yarattı ve bugüne geldik… Yani anlattıklarına hiç yabancı değiliz ve sorun da bizim için bu kadar basittir aslında… İnanırız biz, biz inananlarız, o inanç hala baki ve dağ gibi, sorun inanmakta değildi, sorun çevrilen dolaplara akıl erdirmemekti, sorun kendi özüne-yaşamına dair stratejik yaşam modelinin olmamasındaydı… Artık var… Yani;
Valllahi akıllarımız eriyor oyunlarınıza… Gürültünüz arasında sesimizi duyar mısınız tahmin edemiyorum ama yazı kalır, bilin ki;
Güneşin coğrafyasının çocukları artık biliyor ve gelmiyor bu dolaplara…
Bizler de, coğrafyamızda yaşananlar göz önüne alınırsa, hep güzel ve hep güzel olmakta ısrar edenleriz ve biliyor musun, biz böyle güzel kalmasaydık, sen iddia ettiğin gibi kızlarının gözyaşları için, onurlu bir baba olmak için, başlarken videolarına, sana güç verecek ve bahsedeceğin, örnekler vereceğin kimse olmazdı…
Biz güzel (kendi) olanlar, tüm çocuklar için, hep güzel kalmak için, direnmeye devam edeceğiz…
Peker videolarının görmüş olduğu yoğun ilgi, izlenme ve sempati, mağduriyet ve hak arama, kızlarına eşine çekilen silah ve namus kavgası, bunlar bizim, biz yıllardır yaşıyoruz…
Yine videolara rağbet bazı güçlü gerçeklerin şahsında, hem de, tam da, tüm toplumun, sokağın bağırmak istediği gibi ifadeye kavuşmasından…
Bu kadar zulmü, bu kadar yıkımı reva görenler, toplumu ve toplumun tüm değerlerini talan edip, yok etmeye çalışanlar…
Bak gayretullaha dokunuyorsunuz, siz hepiniz, ne zannediyorsunuz?
Hakikatin açığa çıkmak gibi bir doğası var!
Allah var… ALLAH VAR DAAAA …!!!!