İHD 500’üncü haftada ”Asıl kaybedilmek istenen insanlığımızdır”

İHD 500’üncü haftada ”Asıl kaybedilmek istenen insanlığımızdır”
Yayınlama: 23.10.2021

İHD Batman Şubesi ve kayıp yakınlar, Gülistan caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde eylemlerinin 500’üncü haftasında taleplerini dile getirdiler.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Batman Şubesi ve kayıp yakınları “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” pankartı ile eylemlerinin 500’üncü haftasında İnsan Hakları Anıtı önünde buluştu. Burada konuşan İHD Batman Şubesi Yöneticisi Yunus Bağış, dünyadan örnekler vererek adalet ve hakikat arayışın da ısrarcı olacaklarını, ‘Asıl kaybedilmek istenen insanlığımızdır, bu yüzden insanlık onurunu her daim sahipleniyor’ olacaklarını söyledi.

Plaza de Mayo Anneleri, Cumartesi Annelerine ilham oldu

Bağış yaptığı açıklama şöyle; “Gözaltında Kaybetme’ politikası, dünya gündemine ilk defa 70’li yıllarda Latin Amerika’nın askeri diktatörlükleriyle girdi. Arjantin, Şili, Kolombiya ve Guatemala’da binlerce insan, bir anda ‘kayboldu’. Türkiye’de de gözaltında kaybetmenin sistematik bir konsepte dönüşmesi hemen hemen aynı dönemde başladı. Arjantin’de kayıp anneleri, askeri darbe sonrasında oluşan militer rejimin 1976-1983 yıllarında kaybettiği veya faili meçhul diyerek öldürdüğü çocukların izinin sürülmesini devletten talep eden ve bu amaçla kamuoyu oluşturmak için ilk kez 30 Nisan 1977’de Plaza de Mayo Meydanı’nda buluşmaya başladı. Bu eylem, Cumartesi Anneleri’ne de ilham oldu

Türkiye’de askeri darbeler, bir yanıyla da kayıplar tarihi oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında gözaltında kaybetme ve faili meçhul, OHAL ilan edilmesiyle adeta rutin uygulamaya dönüşmüştü. 20 Mart 1995’te gözaltına kaybedilen Hasan Ocak’ın ailesinin verdiği mücadele ile neler yapılabileceğine dair fikirlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Her Cumartesi aynı saatte Kadıköy Altıyolda, Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda ve Galatasaray Meydanı’nda sessizce oturma fikrinin ortaya çıkması ile ‘Arkadaşıma Dokunma’ adıyla oturma eylemine başladı. Zamanla baskıdan dolayı Kadıköy ve Bakırköy’deki eylemler son bulurken, 1999-2009 yılları arasında ise zorluklar, gözaltılar ve polis şiddeti nedeniyle 10 yıllık bir ara verildi. Her hafta Cumartesi günü hiçbir pankart ve slogana yer verilmeyen eylemde bir araya gelip bir kaybın öyküsü okunmaya başlandı. İnsan Hakları Derneği, Cumartesi oturmalarında yer alarak destek oldu. Başta medya tarafından kullanılan ve kamuoyu tarafından da benimsenen ‘Cumartesi Anneleri’ oluşumu ortaya çıktı. Cumartesi Anneleri, 27 Mayıs 1995 yılından beri her Cumartesi bıkmadan, usanmadan, yılmadan kayıplarını arıyor. Ellerinde kaybedilen evlatlarının, babalarının, annelerinin, arkadaşlarının fotoğrafları ile sessizce yitirdiklerini anıyor.

Cumartesi Anneleri 1995 yılından beri her Cumartesi, ‘failler belli, kayıplar nerede sorusunun altında neden oturuyorlardı? Elbette ki yakınlarını, yakınlarının kemiklerini, o kemiklerle birlikte yok edilen adaleti arıyorlardı ! Bu kamuya açık şiddetsiz eylemle, hem gözaltında kaybedilen/öldürülen insanların hikayelerini gündemde tutarak, onarın yokluğa karışmalarını, unutulmalarını engelliyor ; hem de politik bir kötülüğü görünür kılıyorlardı. Onlar resmi kayıtlarda cogu hálá yaşıyor görünen çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini öğrenmek için adalet istiyorlardı; ölülerinin yasını tutabilmek için, onları insan onuruna yakışır bir şekilde ve usulünce defnedebilmek için adalet istiyorlardı.

Türkiye’de gözaltında zorla kaybedilen kişilere ait onlarca dosya iç hukukta bir sonuç alınamadığı için, failler açısından koruyucu ve teşvik edici bir olgu olan cezasızlıkla sonuçlandığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Mahkeme, kararlarında devletin mutlak sorumluluğu olduğunu, kayıp iddialarını etkin, şeffaf ve bağımsız biçimde araştırmadığını, sorumluları açığa çıkarıp cezalandırmadığını, kayıp yakınlarının acılarını dindirecek telafi ve onarım süreçlerini işletmediğini belirterek Türkiye’yi mahkum etmiştir.

Peki buna karşın, yıllardır iktidarda olan hükümet, yana ne yaptı? Kayıp iddialarını etkin, şeffaf ve bağımsız biçimde soruşturdu mu? Cezasızlık ile mücadele etti mi? Kayıp yakınlarının umutlarının mutlak biçimde yok eden zamanaşımı sorununun ortadan kaldırdı mı? İnsanlığa karşı suç olarak kabul edilen bu ağır insan hakları ihlalini önlemede çok önemli ve etkin bir enstrüman olan zorla kaybetme eylemlerini mutlak olarak yasaklayan Birleşmiş Milletler’in kısaca “Kayıplar Sözleşmesi” olarak bilinen “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmesi”ni hiçbir çekince koymadan imzalayıp uygulamaya geçirdi mi?

Maalesef hayır. Ne AHİM kararları yerine getirildi, ki hala getirilmiyor ne de Kayıplar Sözleşmesi imzalandı. Buna rağmen yıllardır sürdürülen barışçıl, demokratik eylem lekelenmeye ve yasaklanmaya çalışılmaktadır.

Cumartesi Anneleri, Türkiye’nin en demokratik, şeffaf ve barışçıl eylemini gerçekleştiriyorlar. Evrensel insan hakları ilke ve değerlerine dayanan çok yalın ve net kuralları var. Bu güçlü nitelikleri eylemin araçsallaştırılmasına hiçbir şekilde izin vermez. Tıpkı burada 500 hafta vermediği gibi…

Cumartesi Annelerinin haykırışının bir kez daha kulakları sağır ettiği noktadayız. Bu hafta da diğer bütün haftalarda olduğu gibi “kayıplarımızı bulun, failleri yargılayın!” diye haykıran annelerin sesine ses vereceğiz. Annelerin yılmaz mücadelesine omuz vermek için toplanan bizler, kardeşlerimizin, ağabeylerimizin, ablalarımızın, babalarımızın akıbetini sormak için bir aradayız” bunundu.

Talebleri

“Zorla kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkarılmalı, • Kayıpların akıbetlerinin açıklanması ve faillerinin bulunup yargılanması, • Gözaltında kaybetme fiilinin fail ve sorumlularını koruyan cezasızlığa son verilmesi,

İnsanlığa karşı suçları düzenleyen TCK 77. maddesine zorla kaybetmenin de eklenmesi, • Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi’nin imzalanması ve iç hukuka aktarılması.

Bu taleplerimizin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel Türkiye’de hukukun üstünlüğünü esas alan siyasi bir iradenin bulunmamasıdır. İktidarların insan haklarını, yargı bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik politikaları sonucunda hakikate ve adalete ulaşmamız bugüne kadar mümkün olmamıştır.

Gözaltında kayıplara karşı mücadele yürüten bizler, hakikat adına, adalet adına, vicdan ve insanlık onuru adına mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bir cumartesi annesinin dediği gibi ‘Adalet, adaletsizligin saltanatını yeninceye kadar mücadeleye devam edeceğiz.” açıklamasın da bulundu. Yapılan açıklamanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.  (Şirin Seçkin/ Jiyan Haber)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.