Popüler Kültür ve Yabancılaşma

Popüler Kültür ve Yabancılaşma
Yayınlama: 25.01.2021

Popülizm-Popüler sorusu halk içinde günden güne merak edilen bir soru haline gelmiştir. Nedir popülizm-popülerin anlamı? Popülizm etimolojik olarak Latincede ‘’halk’’ ve ya ‘’halkçılık’’ anlamına gelmektedir. Ama ne kadar da popüler kültür kavramı ‘halkçılık’ anlamını taşıyorsa da günümüzde hiçte ‘’halka ait’’ bir gerçeklik işaretine isabet etmemektedir.

Popülizm-popüler sistemi objektif olmayan vaatlerde bulunan bir alengirli gösteri sunumuna benzemektedir. Nasıl ki sihirbazcılar kitleleri kandıra kandıra güldüre biliyorsa, popülizmin liderleride böyle siyasi yollarla kitleyi baştan çıkarmakta ve kandırmakta etkilidirler.  

Dünyanın dijitalleşmesi beraberinde emperyalist-popülist güçlerinin kullandıkları en etkili silah kitle iletişim araçları olmuştur. Örneğin televizyon, telefon, dergi-kitap, radyo ve özelliklede sosyal medya müesseseleri gibi…

Bu araçlarla küreselleşen popülizm-popüler kültür hiç durmadan kitleleri imha etmekte ve ABD-Batı toplumuna benzer topluluklar yaratmakta ısrarcı bir tutum sergilemektedir.

ABD’li ekonomist Milton Friedman popüler kültür üzerine şöyle söylemektedir, ‘’Hollywood ve McDonald’s aracılığıyla yaydığımız kültürel mesajlar dünyanın her yerine ulaşarak başka toplumları ele geçiriyor ve aynı zamanda zayıflatıyor. Daha geleneksel fatihlerin tersine, biz başkalarına boyun eğdirmekle yetinmiyor; ille de bizim gibi olsunlar istiyoruz’’

Emperyalist ülkeler, topluluklara popülist kültürünü yaydıkça güçlenmelerine de yol açmaktadır.  Kültür yönünden sömürülen ülkelerin bireyleri tarafından Batı tarzı kıyafetleri, yiyecekleri kısacası metaları kültürlerinin bir parçası haline getirilmesi sonucunda emperyalist devletlerin (batı devletleri) kendi çıkarlarına pazar ortamı sağlamalarının bir yöntemidir.

Bizleri kendilerinin kopyası haline getirmeye çalışan ve onlara bağlı olmamızı sağlayan şey emperyalist-popülistlerin tutkularıdır.

Kürselleşen  popüler kültür,  toplumu baştan çıkarıcı ve yabancılaştırmakta en önemli görev edinmiştir. Kitleleri günden güne özelliklede genç kitlesi üzerine yabancılaştırma politikası uygulanmaktadır.

Örneğin Hollywood filimlerinin verdiği mesajlara göz atacak olursak, filmlerinde başta Müslümanlar olmak üzere, Komünist rejimleri, Küba ve Afganları vb. zararlı ve düşman olarak tanıtmaktadırlar. Filmleri izliyen birey üzerinde ağır  bir yabancılaşma ve istikrasızlaşma etkisi göstermektedir.

Karl Marx’ın yabancılaşma üzerindeki tanımı, işçi sınıfın emeğinden ve üretiminden uzaklaşması olarak yorumlamıştır. Yani bir toplumun kendi üretimlerinden ve değerlerinden koparsa o kadar yabancılaşma yaşanır. Benzer bir tanımda Ali Şeriati yapmıştır, ‘’ hızlı bir Batı taklitçiliğiyle koyulan, öz bilinç ve sosyal bilinçten mahrum olan –ideolojisi bulunmayan, sadece Avrupa medeniyetini kullanmada sahte bir uyanışla yetinen toplumlar- Batı’nın tüketicisi olmuşlar, onun esaret ve zillet boyundurluğu altında kalmışlardır.

Kültüründen, öz belleğinden, tarihinden ve örf adetlerinden uzaklaşan yani yabancılaşan birey, dilini yitirmek gibi vahim bir durumdur. Anlayamamak, anlatamamak, özgür ifade edememek insanın ve insanlığın başına gelebilen en korkunç felaketidir.

İnsanlığı öylesine felaketli bir küreselleşen popülizm dalgası kuşatmaktadır ki, küreselleşiyor muyuz yoksa küreselleştiriliyor muyuz, buna bile kanaat getiremiyoruz. Ama şöyle bir kanaatteyim ki, insanlık bir felaketin ucundadır. Bu felaketin önünü kesecek tek bir alternatif vardır o da ; DEMOKRATİK BİR DÜNYA İNŞASIDIR!