HDP Kadın Meclisi: Bu suça ortak olmayalım

HDP Kadın Meclisi: Bu suça ortak olmayalım
Yayınlama: 07.05.2020

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, mezarlara dönük saldırılara tepki göstererek, bu suça ortak olmama çağrısında bulundu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, gündeme dair Demokratik Toplum Kongresi (DTK) binasında basın toplantısı düzenledi. HDP milletvekilleri ve Sosyalist Kadın Meclisleri Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Satiye Ok’un katıldığı açıklamada, “Değerlerime dokunma” yazılı afişler taşındı.

Bütün dünyada yaşanan salgın kriziyle son günlerde yavaş yavaş normalleşme sinyallerinin verildiğini belirten Başaran, “Türkiye’de normalleşme nedir” diye sordu. Başaran, “Çünkü maalesef 5 Nisan 2015’te Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin mutlaklaştırılmasından bu yana; AKP – MHP ittifakının Kürt sorununun demokratik yollardan çözmekten vazgeçip, çatışmacı, savaş siyasetini devreye koymasıyla Türkiye’de normaller, uluslararası standartlardan, insan onurundan, ahlaktan vicdandan, bütün inançlardan uzak bir şekilde seyrediyor” dedi. Türkiye’de salgına rağmen kötülüğün sıradanlaştığı, normalleştiği uygulamaların devam ettiğini belirten Başaran, beş yıllık süreçte cezaevlerinin muhaliflerle doldurulduğunu, cezaevlerinin bir tecrit alanına çevrildiğini, mezarlaştırıldığını ve mezarlıkların savaş alanına çevrildiğini vurguladı.

‘SAVAŞ BEDENLER ÜZERİNDEN BAŞLATILDI’

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 2013-2015 tarihleri arasında yapılan görüşmeler neticesinde Türkiye’de barış ihtimali ortaya çıktığını anımsatan Başaran, şunları söyledi: “Ama maalesef savaş, cenazeler üzerinden, bedenler üzerinden başlatıldı. Bu savaşın Ekin Van üzerinden, bir kadın bedeni üzerinden başlatıldığını, cenazeye işkence yapılarak sosyal medyada paylaşıldığını hepimiz biliyoruz” dedi. Savaşın bedenler üzerinde devam ettirildiği ve savaş alanının mezarlıklar haline geldiğine vurgu yapan Başaran, “Bitlis Garzan’da yine 90’lı yıllarda yaşamını yitirenlerin olduğu, 267 mezarlık yıkılarak ailelerinden kilometrelerce uzağa İstanbul Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Bunun akabinde aileler defalarca başvuru yapmasına rağmen, defalarca kan vermesine rağmen, birçoğunun aslında defin ruhsatı olmasına rağmen, kime ait olduğu bilinmesine, daha önce tespit yapılmasına rağmen, ailelere cenazeler üzerinden acı çektirmeye devam ediliyor. Düşman hukukuyla, bu 267 cenazenin yüzlercesi hala ailelerine teslim edilmedi. Yine ailelerine teslim edildiğinde maalesef ki son süreçteki uygulamalarda görüldüğü gibi bu cenazelere merasim yapılmasına izin verilmedi. Cenazeye katılan imamlara soruşturma açıldı ya da tehdit edildi. Cenaze namazının kılınmasına izin verilmedi. Cenazelerin belediyelere ait araçlarla mezarlara götürülmesine izin verilmedi. Mezarların kazılmasına izin verilmedi, insanların gidip yakınlarına son görevlerini yerine getirmelerine izin verilmedi. Gidenlere soruşturma başlatıldı. Genel Bilgi Taramalarıyla insanlar mezarlıklara alındı.”

21’inci yüzyılda mezarlara karşı saldırının tek örneğinin IŞİD olduğunu belirten Başaran “Bugün Türkiye’de AKP iktidarı IŞİD uygulamalarıyla mezarlıklara saldırıyor” diye konuştu.

SOYLU’NUN AÇIKLAMASI DEHŞET

90’lı yıllarda cenazelere dönük işkence uygulamalarının devletin derin güçleri tarafından yapıldığını ve devletin bunu sahiplenmediğini anımsatan Başaran, “Ama bugün, hatırlarsınız birkaç gün önce Süleyman Soylu’nun açıklamasını dehşetle izledik. Bu da kötülüğün sıradanlaşması, işkencenin normalleşmesi olarak tarihe geçti. Soylu, ‘Lime lime edilsin ve sosyal medyada paylaşılsın’ dedi. Bu, yapılanın itirafıdır. Biz bu süreç içinde onlarca cenazeye işkence edildiğini, cenazelerin parçalara ayrıldığını, sosyal medyada paylaşıldığını gördük. Defalarca suç duyurusunda bulunmamıza rağmen AKP yargısının da bu işkencelere cezasızlık politikasıyla göz yumduğunu, teşvik ettiğini gördük” ifadeleriyle tepki gösterdi.

Mezarlara karşı saldırıların sorumluluğunun, kendilerinin ve toplumun üzerinde olduğuna dikkat çeken Başaran, “Mezarlıkların yıkılmasından, cenazelere işkence yapılmasından bütün toplum sorumludur, sessiz kalan bütün kesimler sorumludur” diye konuştu.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANINA ÇAĞRI

“Bütün inanç ve uluslararası hukuk kurallarına göre ölümden sonra suçun kalmayacağı yaklaşımına rağmen ahlaka, vicdana göre suç olan, günah olan bir uygulama var” diyen Başaran, “Ama Diyanet İşleri Başkanı belli kesimler üzerinden topluma nefret pompalarken, belli kesimleri hedef gösterirken, fetvalarında düşmanlaştırıcı, nefret söylemi üretirken, en yapması gereken şeyi yapmıyor. Diyanet İşleri Başkanı’na sesleniyoruz buradan, daha yüksek sesle de sesleneceğiz: İslam inancında mezarlığa saldırı var mıdır? İslam inancında cenazeye işkence var mıdır? İslam inancında ölü üzerinden aileye işkence var mıdır? İslam inancında ölünün yasını engellemek var mıdır? Dini vecibelerini engellemek var mıdır? Kefensiz, zorla gömülme var mıdır? İşte bugün bu Ramazan günlerinde, bütün toplumda hassasiyet oluşmuşken, Diyanet İşleri Başkanı’nın buna cevap vermesi lazım” ifadelerini kullandı.

‘BU SUÇA ORTAK OLMAYALIM’

Bütün toplumsal kesimlere çağrıda bulunan Başaran, “Bizi bu suça ortak olmaya çağıranlara, sessizlikle onayımızı almaya çalışanlara, ‘biz bu suça ortak olmayalım’ diyelim” şeklinde konuştu. Savaşa karşı çıkmak, barışı örgütlemek gerektiğini vurgulayan Başaran, “Çocuğunun mezarı başında ‘ben çocuğumun mezarı tahrip edilmesin diye nöbet tutuyorum’ diyen annenin sessiz çığlığını yükseltelim” dedi.

TACİZ YASASI

İktidarın bir taraftan savaşı yürütürken bir taraftan da kendi ideolojisine göre inşa etmek istediği sisteme dikkat çeken Başaran, Meclis’e yeni gelecek bir kanuna işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti: “Bu da aslında iktidarın yürüttüğü siyasetin militarist, muhafazakarlaştıran, savaşçı, kadın düşmanı siyasetin bir parçası. Erken yaşta evlilik adı altında getirmek istedikleri taciz yasasıyla aslında kadınları küçük yaşta eve kapatma siyasetini, tacizi-tecavüzü meşrulaştırma siyaseti gün be gün Türkiye’yi içine koydukları bu muhafazakarlaştırma siyasetinin bir parçası olarak karşımızda duruyor. Bu getirmek istedikleri taciz yasasına da en sert biçimde muhalefet edeceğimizi, bunun karşısında bütün kadınlar olarak kazanılmış haklarımızı, kurmak istediğimiz eşitlikçi, özgürlükçü, kadın özgürlükçü sisteme saldırıların karşısında daha yüksek sesle sesimizi yükselteceğimizi, bu kanunun geçmemesi için nasıl ki 2017 yılında getirmek istediklerinde çok sert bir kadın ortaklaşması ittifakı ile geri adım attırdıysak yine getirecekleri bu kanunun mecliste geçmemesi için ortak ittifakla bu mücadeleyi yürüteceğiz.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.