Halkların Demokratik Partisi (HDP) Plan ve Bütçe Komisyon Üyesi ve Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, görüşmelerini Mezopotamya Ajansına değerlendirdi. 

 Şuna kadar beş bakanlığın bütçesi Komisyon’da görüşüldü. Geçen yıldan farklı olarak bütçe görüşmelerinin bu yıl daha sönük geçtiğini, bütçeye olan ilginin daha azaldığını gözlemleyebiliyoruz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmişte Meclis’te bütçe görüşmeleri denildiğinde bir heyecan, ilgi, takip söz konusuydu. Toplum ne konuşulacağını, nelerin hedeflendiğini bilmek istiyordu. Fakat baktığımızda, 27. Dönem denilen Cumhurbaşkanlığı Sisteminin birinci dönemiyle birlikte, her alanda olduğu gibi bütçede de giderek tekçi bir anlayış hakim oldu. Meclisin etkinliği giderek azalıyor bu sistemle birlikte. Geçmişe oranla bütçe görüşmelerinde var olan heyecan azaldı. Geçen yıl biraz daha hareketlilik vardı. Bu yıl iyice azaldı. Sadece kamuoyunun ilgisinin azalması değil ana akım medya başta olmak üzere iktidar tarafından yaratılan algı sonucu böyle oldu.  

Pandemi süreci gerekçe olarak sunuluyor… İktidar, pandemiyi bahaneye dönüştürüyor. Normalde pandemide insanlar dışarı çıkamıyorsa, fiziksel mesafe, hijyen söz konusuysa, bütçenin şeffaf olarak kamuoyunun takip edebileceği koşulların hazırlanması lazımdı. Bunun yöntemleri var. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri medyaya açmanız lazım. Komisyon görüşmeleri en azından Meclis’in kanalında yayınlanmalı. İnsanlar kendileri ve gelecekleri ile ilgili kimin, hangi partinin ne söylediğini, nasıl düzenlemelerin getirildiğini bilmeli. Israrla teklif etmemize rağmen kabul edilmedi. 2021 yılı bütçesinde, yapılan değişikliklerle cetveller daha az sayıya düşürüldü. Kimi başlıklar görünmez oldu. Böylece bizim sorduğumuz, kamuoyunun merakla beklediği rakamlar da görünmez oldu. Komisyon görüşmelerinde bakanların sunum yapacağı sırada en az düzeyde basın içeri alınıyor, sunum bittikten sonra basında salondan çıkarılıyor. Toplum yeterince takip edemiyor. Oysa bütçe haktır, halkındır. HDP’nin söylediği bu bütçe yüzde 1’in değil, yüzde 99’un olması lazım. Yüzde 99’unun bütçesi olursa gazetelerde, televizyonlarda şeffaf bir şekilde gösterilir. Bu bütçe kamudan, halktan kopuk; sermayeye, savaşa, saraya ayrılmış bir bütçe.  Bu bütçenin eşit, herkese ulaşabilen ve bölgeler arası farklılıkları gideren, ayrımcılığı önleyebilecek bir düzenlemeye dönüşmesi gerektiğini söyledik.  Sorularımız ortada kaldı.

 İktidarın tutumu nasıl. Bakanlar muhalefetin yönelttiği soruları yanıtlıyor mu? Daha görüşmelerin başındayız ama pandemi nedeniyle sınırlı bir zamanda konuşmaların yapılması soruların birçoğuna yanıt verilmemesine neden oluyor. Yazılı olarak ‘sonra sizlere iletilecek’ deniliyor. Biz biliyoruz ki, cevaplar ya çok sonradan geliyor ya da cevap verilmiyor. Kültür Bakanlığı’nın bütçesinde HDP olarak özellikle bölgede anadil ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyalar ve tarihi değerlerle ilgili birçok soru yönelttik. Sorularımızın hiçbirine yanıt verilmedi. Zaten kültürden daha çok turizm konuşuldu. Antalya, Çeşme konuşuldu ama Van, Diyarbakır, Mardin konuşulmadı. Biz konuşmalarımızda bu yerlerle ilgili sorunları ve önerilerimizi dile getirdik. Bütçenin yetersiz olduğunu söyledik. Bu bütçenin eşit, herkese ulaşabilen ve bölgeler arası farklılıkları gideren, ayrımcılığı önleyebilecek bir düzenlemeye dönüşmesi gerektiğini söyledik.  Sorularımız ortada kaldı. Önümüzdeki bakanlıklarda HDP olarak bütün problemleri dile getirerek ama başta Kürtlerin yaşadığı sıkıntıları dile getireceğiz. O sorulara nasıl cevap verecekler biz de merak ediyoruz. 

Partiniz 2021 yılı bütçe teklifini “Saray, Sermaye ve Savaş” bütçesi olarak niteledi ve “3S” tanımı yaptı. Bu eleştirileriniz temelinde neler var? Bütçe bütün herkesin bütçesi, Türkiye’de yaşayan halkların olması lazım. Ama bütçeye baktığımızda Sarayın, sermayenin ve savaşın bütçesi olduğunu görüyoruz. Gerçekten Sarayın sadece enerji harcamaları bile Türkiye’de birçok soruna derman olacak düzeydedir. Örtülü ödenek denilen bilinmeyen bir devasa yapının nereye harcandığı bilinmiyor. Bu örtülü ödenek ile öğrencilerin borçlarına, işsizliğe, çiftçilerin sorunlarına, esnafın, emeklinin sorunlarına çözüm olabilir. Ama böyle olmuyor. Bütçeye baktığımızda birçok düzenleme işverenin destekleneceğini, işverene teşvikler ve kolaylıklar sağlandığını görüyoruz. Bunu da istihdam adı altında yapıyorlar. Ama bunun böyle olmadığını biliyoruz. Burada amaç sermayeyi güçlendirmek. Ve sermaye derken yandaş sermayeden bahsediyoruz. Bütün esnafa, orta ölçekli çalışana, KOBİ’lere yansımıyor. Türkiye artık içeride ve dışarıda her gün bir gerginlikle anılan bir ülkeye dönüştü. Ve bununa ilişkili de güvenlikçi politikaları yönlü harcamalar sürekli arttırılıyor. Bunu iki türlü yapıyor. Birincisi, yaptığı yatırım ve alımlarla. İkincisi, insan kaynakları açısından. Gerek İçişleri Bakanlığı gerek Milli Savunma Bakanlığı’nın insan kaynakları açısından sayıyı artıyor. Bugün Türkiye’deki İçişleri Bakanlığına bağlı güvenlik güçlerinin sayısı, Türkiye’nin silahlı kuvvetlerinin dışarıdaki çalışan birimlerinden daha fazladır. HDP olarak yaptığımız çalışmalarda son 6 yılda güvenlik harcamaları 4 kat arttı. Ama çözüm sürecinde Türkiye’nin ekonomisinin daha düzeldiğini, Türkiye’nin refah düzeyinin sağlandığını, bölgeler arası farklılıkların giderilmesinde sorunlar giderek azaldığını görüyoruz.  Önümüzdeki dönemde güvenlikçi politikaların artacağını, kaygı, korkunun artacağını, daha çok yandaş sermayenin tercih edileceğini, Türkiye’de yaşayan büyük çoğunluğun bütçeden bir yarar görmeyeceğini biz anlıyoruz. 

Anlattığınız bu çerçevede 2021 yılı bütçesinin iktidarın önümüzdeki politikaları bakımından hangi ipuçlarını veriyor? Önümüzdeki dönemde güvenlikçi politikaların artacağını, kaygı, korkunun artacağını, daha çok yandaş sermayenin tercih edileceğini, Türkiye’de yaşayan büyük çoğunluğun bütçeden bir yarar görmeyeceğini biz anlıyoruz. 

En tartışmalı kalemlerin yer aldığı Cumhurbaşkanlığı bütçesinde öne çıkan hususlar nedir? Cumhurbaşkanlığı bütçesindeki örtülü ödenek bir muamma, cumhurbaşkanlığının kendi içerisindeki harcamaları başlı başına bir problem. Örneğin; Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, günde iki üç kez test yaptıklarını açıkladı. Türkiye’de yurttaşlar test yaptıramıyor. Burada, Saray ile halkın farkı ortaya çıkıyor. Saray’da yaşayanın sağlığı daha önemli ama yaşamayanın değil. Saray’dakinin ekonomisi, maaşı daha önemli ama Saray’da yaşamayanın değil. O yüzden “Saray’ın bütçesi” diyoruz. İlk pandemi başladığında pandemiyle ilgili açıklanan ekonomi paketlerinin yetersiz olduğunu söyledik. Normalde işsizden, kadından, mağdurdan, borçludan, öğrenciden yana bir bütçe olması lazım. Kalemleri sıraladık, hangi kalemlerden ne yaparsak kira yardımı, asgari ücretliye yardım, işsize yardım konusunda başlıklar çıkardık. Birçok kaynak gösterirken başta biz milletvekilleri, cumhurbaşkanlığı makamı ve orada çalışanlarını birçoğunun maaşlarından fedakarlık yapsınlar önerisinde bulunduk. Belli bir oranını buna ayırsınlar. Bu dönemde cumhurbaşkanlığı bütçesini arttırıp, asgari ücreti komik rakamlarda tutarsanız, açlık sınırının altında tutarsanız kimse size inanmaz.

 Uzun yıllarca hastanelerde doktorluk yaptığınız ve salgın sürecini de yakından takip ediyorsunuz. Salgından kaynaklı merak konusu olan Sağlık Bakanlığı bütçesi sizce yeterli mi?  Sağlık dediğimiz şey fiziksel, ruhsal, sosyal, siyasal anlamda tam iyi haldir. Ülkedeki şuan ki duruma baktığımızda kimse sağlıklı değil. Ruhsal, sosyal ve siyasal açıdan ciddi problemler var. Bunun üzerine pandemi geldiğinde biz şunu gördük; en başta bir hikaye yaratıldı. Her şey güllük gülistanlık olarak gösterildi bu hikayede. Israrla itiraz etmemize rağmen veriler güvenli değil, iyi çalışılmıyor, insanların korunmasına destek olunmuyor. Sadece afaki demeçlerle bu yapılamaz dedik. 8 kez maske kararı değiştirildi ve hala maskede bir standart yok. Önüne gelen maske satabiliyor. Kimler ne kadar maske alabilecek güçte veya değil bilinmiyor. Hijyene uyun diyorlar insanlar temiz su içemiyor. Sabun alacak parası yok. Buna çözüm bulmadan sadece televizyonlarda nutuk çekerek yapamazsınız. İnsanlar nasıl geçinecek, nasıl yaşamını sürdürecek, kirayı nasıl ödeyecek bunların hiçbirine çözüm yok. Sağlıkta şunları yaptılar; hala biz çok iyiyiz dedikleri halde Batman’da, Siirt’te, Mardin’de, Diyarbakır’da, Sinop’ta, Afyon’da öyle bir noktaya geldiler ki, hastanelerde yer kalmadı. Kent merkezinden ilçelere hastalar sevk edilmeye çalışıldı ve insanlar bizi aradı. Çözüm istedi. Biz şunu söylüyoruz; salgınla uğraşın, algı yönetmeyin. Algıyla uğraşırsanız bütün toplumu perişan edersiniz. 

 Sağlık çalışanları ve emekçilerin koşullarının düzeltilmesi bütçe bir çözüm getiriyor mu? Onlarla ilgili hiçbir düzenleme yapmadılar. İlk gün alkışlayan, beraberiz dediler. Ne illerde ne ilçelerde ne de Türkiye genelinde sivil toplumun katılımı yok. İnsanların katılımı yok. Siz bu katılım olmadığı sürece, şeffaf olmadığınız sürece bu işi sürdüremezsiniz, devam ettiremezsiniz. Sağlık Bakanlığı birçok konuyu multidisiplinerle üretmesi lazım. Ruhsal, ekonomik açıdan da destek olması lazım. Hele bu kış dönemine gittiğimizde yani doğalgaz parasını kim verecek? Yani su, elektrik parası nasıl ödenecek? İktidar bunları düşünmüyor. Milli Eğitimdeki EBA sistemi gibi. Millete üç tane çocuk doğur dediniz, çocuk var evde bilgisayar yok. Tüplü televizyon var ve telefondan izleniliyor belki herkeste mobil telefon yok. İnternet verebilecek para yok. Sık sık elektrik kesiliyor. Siz bunları söylemediğiniz sürece yaşanan büyük metropollerde büyük şehirlerdeki gibi bakarsanız, siz ayrımcılık yapıyorsunuz, dezavantajlı kesimleri, yoksulları, mağdurları daha da dibe mağdur etmeye çalışıyorsunuz. Bu ülkede Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi, barış ve kutuplaşmayı, ayrımcılığı önlemek için bir sivil toplum katılımıyla beraber geleceğin vizyonunu hazırlaması lazım. Ama bunlar yapılmadı. 

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin komisyon görüşmelerinde HDP olarak bakanlığın bütçesinin yetersiz olduğunu ve okulların depreme karşı dayanıklı hale getirilmesi için yatırım bütçesinin 10 milyar TL arttırılmasını önerdiniz. Bu öneriniz komisyonda reddedildi. Öte yandan da Meclis’te deprem araştırma komisyonu kuruldu. Bu konuda iktidarı samimi buluyor musunuz? Yani meclisteki kurulan komisyon meclis tarihi açısından önemli. Meclis’in ne kadar işlevsiz olduğunu görüyoruz zaten. Milli Eğitim Bakanlığı’nda biz bütçenin az olduğunu ve gerçekten dezavantajlı kesimlerin ücretsiz, nitelikli, ana dilinde eğitim alması için kamusal bir hizmet olduğunu, hak olduğunu bu konuda her desteği vereceğimizi söyledik. Bu ülkede Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi, barış ve kutuplaşmayı, ayrımcılığı önlemek için bir sivil toplum katılımıyla beraber geleceğin vizyonunu hazırlaması lazım. Ama bunlar yapılmadı. Son 4 yıl deprem konusunda hiçbir önlem alınmamış. Bunu sorduk. Niye yapmadınız? Ve İzmir’de durum ortada. Öğretmenler ve atanmayan öğretmenler için bir teklif sunduk. Milli Eğitim Bakanına, HDP olarak bakanlığın bütçesinin arttırılması için bir önerge verdik. Yine arttırma AKP, MHP oylarıyla reddedildi. Şimdi deprem meselesinde meclise araştırma komisyonu kuruldu. Arkadaşlarımız hep beraber çalıştıklarında, uyumlu çalıştıklarında şu ortaya çıkacaktır: Türkiye’deki okulların durumu, yapılanların durumu ve bununla ilgili birçok çalışmanın yapılması gerektiğini, bütçenin kimi bakanlıklarda arttırılması gerektiğinin dile getirilmesi lazım. Türkiye’de depremle ilgili soru sorduğunuzda okul bahçeleri depremde ilk gidilecek yer diye, korunaklı bölge diye, güvenlikli bölge diye tanımlanıyor. Ama okulların kendisi depremde riskli bir hale dönüşmüş. Bunların hepsinin ele alınması lazım. İşin doğrusu o arkadaşlarımızın çalışma koşulları nasıl olacak? Sahada nasıl olacak? Nasıl bir rapor çıkacak? Bekliyoruz. 

Söz konusu ayrılan bütçe, eğitime kullanıyor da mı yeterli gelmiyor yoksa aktarıldıkları başka yerler mi var? Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi derinlemesine hangi kaleme ne gittiğini detaylı inceleyemiyoruz. Aslında bunların detaylı incelenmesi lazım. İstatistikler ve veriler yeterince olmadığı zaman analiz de yapamıyoruz. Yüzde 70’in üzerinde, personele gidiyor. Yani tabi burada personel de önemli. Ve diğer bir kısmı bina onarımı, sosyal giderler gibi kalemlere gidiyor. Çok cüzi bir kısım kalıyor. Türkiye’de genç nüfusa baktığınızda hele üniversiteden okul öncesi eğitim kadar baktığımızda aslında ciddi bir eğitime ve vizyonuna uygun bir çalışma yürütmeniz lazım. Ve bunun için de bütçenin daha çok arttırılması lazım, daha çok harcama yapılması lazım. Bu harcamada özellikle bölgeler arası eşitsizliği gidermesi ve dezavantajlı kesimleri koruması lazım. Bakın teknoloji geliştikçe, yoksul, eğitimden daha az yararlanıyor, daha az ulaşıyor. Pandemi sürecinde ortaya çıktı ki, avantajlı kesimler diğerlerine göre 32 kat fazla eğitim olanaklarından yararlanıyorlar. Ama Mardin’in, Adana’nın ya da Siirt’in köyünde yaşayan birisi bundan yararlanamıyor. 

Üniversitelerin bütçesi hazırlanırken nasıl bir politika izleniyor? 

Üniversitenin özgür, özerk olması gerekirken ihraçlarla Barış Akademisyenlerinin kimi şuanda yurt dışında kimi başka işlerle uğraşmakta mağdur ettiler. Bu insanların çoğu aklandığı halde üniversitelere dönememekteler. Bu beyin göçüdür. Türkiye’de üniversitelerin sayısı artıp niteliği düşüyor. Dünde biz söyledik hayalet fakülteler var. Öyle üniversite var ki, bu üniversitelerin fakültelerinin on yıldır ismi var ama hala eğitim vermemiş. Şuan üniversitelerin özerklikle, özgürlükle ilişkisi yoktur. Bütçeye baktığımızda öğrencilerle ilgili bir düzenleme yok ve öğrencilerin araştırması, bilimsel aktivitelere katılması gibi olanakların geliştirilmesi yok. Türkiye’de şuanda üniversite mezunları işsiz. 

Bu bütçede işçilerin lehine ayrılan para var mı? Baktığınızda işçilerle ilgili düzenleme yok, işsizliği önlemek için ilgili bir bütçe de kaynak yaratılmıyor ve bunu çözmeye yönelik çabada yok. Türkiye’de işsizlik artıyor ama dönük önlemler geliştirilmiyor. 

HDP olarak bir ekonomi raporu açıkladınız. Özellikle Kürt illerindeki işsizlik oranlarına dikkati çektiniz. Kürt illerindeki işsizlik oranı ve sebepleri nedir? Türkiye’de verilere ulaşmak ciddi sıkıntı ve verilerin ne kadar doğru olduğu sıkıntılı. TÜİK, artık insanlar için değil, iktidar için veri hazırlamış bir kuruma dönüşmüş durumda. Kürt illerinde işsizlik yüzde 22’yi geçtiğini gördük. İstihdama katılım oranında dezavantajlı bölge buralar. Çünkü istihdam alanı yok. Giderek gençlerdeki işsizliğin artışı yine bu bölgelerde. Pandemiyle beraber bu daha da arttı. Neden? Pandemiyle birlikte birçok kişi işinden oldu. Tersine göç yaşandı. İnşaatlarda ve küçük atölyelerde çalışanlar memleketlerine döndüler. Hepsi işsiz ve son dönemde bu oran daha da arttı. Peki buna yönelik bir çalışma var mı? Yok. Bir önlem var mı? Yok. Bir hedef var mı? Yok. Bu bir ayrımcılıktır. Ve giderek büyük bir riske dönüşmektedir. Çünkü insanlar, aç, çalışamıyor ve çaresiz durumdalar. Bunların bir an önce konuşulması ve giderilmesi lazım. Çalışanlar, emekçiler, işçiler, ciddi vergi veriyor. Alışverişini yapan insanlar dolayısıyla bir yıl vergi vermiş oluyorlar. Vergi toplanır, eşit paylaşılır. Bu yapılmıyor. Hazine Bakanlığının yüzde 5 borçlanma yetisi ve artırma yetisi var. Yeni sistemle beraber bu olayı yüzde 5 oranında Cumhurbaşkanı arttırabilir. 

Bütçe henüz Meclise sunulmadan önce, hazinenin borçlanma yetkisini iki kat arttıran düzenleme torba yasa içerisine eklenen maddeyle kabul edildi. Hazineye para yetmiyor mu? Türkiye bütçesi borçla idare edilmeye çalışılıyor. Türkiye’de her yıl ciddi bir faiz ve borç ödüyor.  Parayı zor buluyor, yüksek faiz getiriyor ve yine borç ödüyor. Bunu Türkiye’de yaşayan yurttaşlar ödüyor. Bizlere bir cezaya dönüşüyor. Çalışanlar, emekçiler, işçiler, ciddi vergi veriyor. Alışverişini yapan insanlar dolayısıyla bir yıl vergi vermiş oluyorlar. Vergi toplanır, eşit paylaşılır. Bu yapılmıyor. Hazine Bakanlığının yüzde 5 borçlanma yetisi ve artırma yetisi var. Yeni sistemle beraber bu olayı yüzde 5 oranında Cumhurbaşkanı arttırabilir. Ekim ayındayız ve bu para bitmiş. Getirilen o düzenlemeyle hazine yüzde yüz borçlanma yetkisi elde etti. Neden? Getirilen ekonomi paketleri, KOBİ’lere, esnafa, borçlulara, öğrenciye, çiftçiye, kadına, emekliğe, evde kalana, hasta olana, teste yansımamış, aşıya yansımdı kime yansımış; belirli azınlığa yansımış bu da tercihin kimden yana olduğunu basit göstergesidir. 

Mevcut bütçe de kamunun ödeyeceği faize ayrılan para ne kadar? 180 milyar ve Türkiye her yıl dolarla borçlanıyor. Şehir hastanelerin, havaalanlarının sözleşmelerinin, otoyollarda verilen garantili geçişlere, köprülerde verilen garantili geçişlere, tünellere ve burada garantili sayılar verilmiş ve döviz baz edilmiş. Her 10 kuruşluk döviz oynadığında 14 milyarlık bir fark çıkıyor. 

HDP olarak halk bütçesi önerisinde bulundunuz ve ‘başka bir bütçe mümkün’ dediniz. Başka bir bütçe mümkün mü? Buna yeterli kaynak var mı? Başka bir bütçe mümkün. Bir kere biz sarayın, sermayenin, savaşın bütçesi dediğimizde, güvenlikçi politikalar yerine; huzur ve barış ortamında, Türkiye’nin iç barışını, dışarıda barış ortamını geliştirdiğinde, özgürlükleri arttırdığında güvenlik de paralelinde artacak, ekonomi de düzelecek. HDP’nin birinci vaadi bu. İkincisi; Yolsuzluklara, israfa ciddi karşı çıkacak. Savaşa, silaha ayrılan parayı Türkiye’deki birçok kuruma kaynak yaratabilecek düzeye götüreceğiz. Yandaşa getirilen muafiyetler, halka getirilsin. Bütün bunları biz kalem kalem açıkladık. Varlık Fonu’na ayrılan kurumların tümüyle şeffaf bir şekilde, kamuoyunca denetlenerek ve kamuya aktarılacak kurumlara dönüşmesini istiyoruz. Kamu ihaleleri 190 kez değişti. Burada ciddi bir düzenleme yapacağız. Artık yandaşa ihale yok. Vergilerdeki adaletsizliği önleyeceğiz. Bunlarla ilgili birçok çalışmamızı sürdürmekteyiz. Kamu yararına çalışan sivil toplum örgütlerinin destekleyeceğiz. Yapılan usulsüzlükleri ortaya çıkartıp, bunlarla ilgili önlemler alacağız. Ekolojiyle ilgili, nükleer santraller, termik santraller, HES’lerle ilgili birçok düzenlemeyi yapacağız. Yüzen saraylara, uçan saraylara son vereceğiz. Ve birçok işle beraber her şeyin şeffaf olması için çalışacağız. Şeffaf olamayan bütçe halkın bekçisi olmaz ve bütün bunlar için kaynak var. En büyük hedefimiz gerçekten işçinin, memurun, emeklinin, ataması yapılmayan öğretmenlerin, emeklilikte yaşa takılanların, tarlasını ekemeyen çiftçinin, kepenk indiren esnafın, gelirsizin, işsizin, kadınların, gençlerin, öğrencilerin taleplerini karşılayacak bir bütçe yapmak. (MA)