Polis işkencesi sokağa taştı: Buna ses çıkarmak önemli

Polis işkencesi sokağa taştı: Buna ses çıkarmak önemli
Yayınlama: 25.06.2022

İSTANBUL – Şiddet artışının Ortadoğu’da yaşananlarla bağlantılı olduğunu belirten TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Biçer, devletin şiddeti insanları cezalandırmak, korkutmak, bastırmak amacıyla kullandığını ve buna karşı ses çıkarmanın önemli olduğunu söyledi. 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 2021 yılına dair paylaştığı raporunda, işkenceyle ilgili yapılan başvuruların son 30 yılın zirvesine ulaştığını kaydedildi. Rapora göre; 2021 yılında TİHV’e başvuran 984 kişiden 616’sının işkenceye uğradığı belirtildi. İnsanların en çok gözaltı ve eylem sırasında işkenceye uğradığına dikkat çekilen raporda, yüzde 89,9 oranında kişilerin siyasi görüşünden ve kimliğinden kaynaklı şiddete maruz kaldığına yer verildi. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme sürecinde kadına yönelik şiddet vakalarında ciddi artışın yaşandığı kaydedildi. 

GEMLİK VE ADALET NÖBETİ 

Şiddet vakalarında artış, en fazla eylem ve etkinliklere yönelik polis saldırıları ve müdahalelerinde yaşanıyor. Polis şiddetinin son örnekleri ise İstanbul’da hasta ve infazı yakılan tutukluların serbest bırakılması talebiyle her hafta Perşembe günü gerçekleştirilen Adalet Nöbeti eylemine yönelik saldırı oldu. 

Yine 12 Haziran’da Kadıköy’de gerçekleşen Gemlik Yürüyüşü’ne katılanlar polis şiddetine maruz kaldı. 70’ye yakın kişiyi gözaltına alan polis, yürüyüşe katılan Reşat Ayata ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) İstanbul İl Eşbaşkanı Roni Gören’e işkence uyguladı. Vücuduna ağır darbe alan Ayata’nın kafasına 8 dikiş atıldı, Göre’nin gördüğü işkence nedeniyle kafa ve çenesinde kırıklar oluştu. 

TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Biçer, yayınladıkları rapor, sokağa taşan polis şiddeti ve işkence vakalarına dair değerlendirmelerde bulundu.

DEVLETİN ŞİDDET POLİTİKASI

Yaşanan şiddetin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının kurumsallaşmasıyla arttığına dikkat çeken Biçer, devletin barış dili yerine toplumsal gösteri, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi konularda bile şiddete ve baskı yoluna başvurduğunu söyledi. Ülkede yaşanan şiddetin artışının Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle bağlantılı olduğunu dile getiren Biçer, “Ekonomik kriz diye ifade edilen, aslında insanları yoksullaştırıcı politikaların giderek artması, yenidünya düzeni olarak tanımlanan kapitalizmin kendisini inşa biçimi, artık devletin demokratik enstrümanları kullanmak yerine, toplumsal huzursuzluğu bastırmak, bu yaşanan sorunları çözmek için daha çok şiddet aygıtına başvurmasını beraberinde getiriyor. Uygulanan bu politikalar çok geniş toplumsal kesimlerde huzursuzluk yaratıyor” dedi. 

Devletin çözüm olarak “şiddet” aygıtını devreye koyduğunu ifade eden Biçer, devletin kendisine karşı çıkan hiç kimseye müsamaha göstermediğini ve kendilerine biat etmeyenleri baskı, şiddet politikalarıyla sindirmeye çalıştığını söyledi.

KADIN MÜCADELESİ HEDEF ALINDI

İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesine karşı kadınların gösterdiği tepkilerin iktidarı rahatsız ettiğini belirten Biçer, “İktidar kendisini rahatsız eden, kendisini eleştiren her türlü sözü, eylemi yasaklamak, ortadan kaldırmak, içini boşaltmak tarzında hareket ediyor. Dolayısıyla da İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte başlayan süreçte kadınların yükselen mücadelesi, bu konuda ses çıkarması hedef olarak kadınların alınmasına yol açtı” diye konuştu. 

SOKAĞA TAŞAN ŞİDDET 

Yaptıkları değerlendirmelerde “işkencenin değişen yüzü” değiştiği tespitine vardıklarını kaydeden Biçer, işkencenin uygulama biçimlerinin hedef alındığı kitlelerin değişimine ve uygulandığı mekanların, uygulama biçimlerine dikkat çekti. Biçer, “İşkence, bilgi almak, itiraf elde etmek için devlete bağlı olarak çalışan insanların uyguladığı şiddet olarak düşünülürdü. Son zamanlarda aslında işkencenin bilgi almak, itiraf elde etmek için değil; insanları cezalandırmak, korkutmak, bastırmak amacıyla kullanıldığını gözlüyoruz. İşkence eskiden dört duvar arasında yaşanan bir fiil iken işkencenin direkt sokağa indiğini, ev baskınları, insanların çalıştığı mekanlar, çalıştığı ortak alanlara yönelik yaygınlaştığını ve bu fiiller sırasında da bütün toplumu aslında bu yaşananlara tanıklık etmek tarzında bir uygulamayla sindirmeye çalışıldığını gözleyebiliyoruz. Bu işkencenin aslında hem amacında hem uygulama şeklinde ortaya çıkan değişiklikler, bize herhangi bir olayda hemen şiddet fiillerine başvurmanın ve bu şiddet fiillerine başvururken de yalnızca orada hedef alınan kitleyi değil, tanık olan, tanık olabilecek, bunu duyacak insanlara da bir gözdağı vermeyi, sindirmeyi hedeflediğini söyleyebiliriz. İşkence, insan eliyle gerçekleşen bir fiil diyoruz. Dolayısıyla ortadan kalkması da insan eliyle olacaktır” şeklinde konuştu. 

İKTİDARIN SÜREKLİLİĞİ 

İktidarın kendisini sürekli kılmak için zaman zaman şiddet enstrümanlarını daha görünür kıldığını ifade eden Biçer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Belli kesimlerin iktidarlarından söz ettiğimiz zaman şiddet aygıtının her zaman onların elinde kullanılacak elverişli bir enstrüman olduğunu söyleyebiliriz. İktidar, tek şiddet enstrümanına başvurmaz. Demokratik açılımlar, çözüm süreçleri adında da bazı girişimlerde bulunabilir ve toplumsal muhalefeti bir ölçüde belli sınırlara çekebilir. Burada kritik olan, bunu bahşeden bir yapının varlığı değil, bunu hep birlikte oluşturan, bunun için birlikte mücadele eden, sahici ve samimi olan bir yönetime ihtiyaç var. Mevcut iktidarlar ise bunu her zaman kendi varlıklarını sürdürmek için kullanıyorlar. Dolayısıyla da mevcut iktidarlarla bunu sağlamak olanaklı gözükmüyor.”

ŞİDDETLE MÜCADELENİN ÖNEMİ 

Yaşanan şiddeti görünür kılmanın, yaşanan travmaları onarmak için çaba göstermenin ve bir daha yaşanmaması için mücadele etmenin önemine vurgu yapan Biçer, “Belki kimi insanlar, hakikati söylemekle yetinebiliyorlar, hukuki mücadeleyi sürdüremeyebiliyorlar veya bunun ortadan kaldırılması, tekrarlanmaması için çabalar konusunda eksik kalabiliyorlar ama şunu çok iyi biliyoruz ki, bu konuda ne olursa olsun her çabanın çok kıymetli olduğunu hissetmek gerekiyor. Hakikati söylemek, yaşananlara sessiz kalmamak veya ortak olmamak dahi çok kıymetlidir. İşkence konusunda ses çıkarmanın, her anlamda sürdürülen mücadelenin kıymetli olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı. (MA)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.